Bayraklar da paylaşılır

ÖNCE milli takıma kucak dolusu tebrikler. Türkiye'yi dünya üçüncülüğüne taşıdılar. Türkiye'ye lig atlattılar.

Sporda kaliteyi gösterdiler.

Bundan sonra, kalitesizliği kabul ettirebilmek eskisi kadar kolay olabilir mi sizce?

Kalitesizlik derken sadece, çarşı pazardan söz etmiyorum tabii ki. Kastım siyasette, ‘Temsil’de kalitesizlik.

Fonksiyonlarını yitiren başbakana, koltuklarını ve durumu koruma hedefine kilitlendikleri için bu kabul edilemez duruma çare aramayan koalisyon ortaklarına bakıp, 'Türkiye bu mu? Bu resim Türkiye'ye uygun bir resim mi?' diye sorgularken kriterleri daha netleştirdi 48 yıl sonra gelen zafer.

Bu hükümetin resmi Türkiye'nin resmi değil. Türkiye'yi, onun dinamizmini, kaliteye yönelişini yansıtmıyor bu resim.

* * *

CUMARTESİ
öğleden sonra, Türkiye Milli Takımı Güney Kore Milli Takımı ile kıyasıya mücadele içindeyken tribünler şaşırtıcı bir tablo sergiliyordu.

Kaba milliyetçi kalıplarla bakıldığında 'Bu adamlarda hiç mi milli gurur yok?' dedirtecek sahneler gördük.

Japonya'da da ekrana geldi benzeri sahneler.

Türk bayrakları taşıyan, yüzlerini kırmızı beyaz, ay yıldızlı motiflerle bezeyen gençleri gördükçe, kupa maçları Türkiye'de yapılsaydı böyle sahnelerle karşılaşmak mümkün olabilir miydi sorusu geldi aklıma.

Ellerimizde Kore ya da Japon bayrakları ile dolaşabilir miydik, kendimizi vatan haini hissetmeden?

Tribünlerden kırmızı beyaz Türk bayraklarını dalgalandıran gruplara karşı bir grup gencimiz de herhangi bir başka bayrağa sarınmış oturabilirler miydi ıslıklanıp yuhalanmadan?

O Türk bayraklı seyircilerin, Türkiye ile iş yapan büyük firmaların işçileri oldukları iddialarını kabul etsek bile, aynı şey burada olabilir miydi? Hangi yatırımcı böyle bir ‘jest’i göze alabilirdi?

* * *

GLOBALİZM,
ulus devletler dönemi ideolojiyi de sarsıyor. Rekabetçi ulusçuluk yerini, ulusal çıkarların işbirliği ve paylaşım ortamında gelişen ortak çıkarlar içinde eritilebileceği bir sürece bırakıyor.

Bayraklar, bu global köydeki sembollerimiz.

Ne arkasına sığınıp 'seni en çok seven' ayrıcalıkları yaratarak, ne de küçümseyici boş vericilikle anlamak mümkün bayrak sembolizmini bugün.

Bayraklar, insanlığa yararlı işlerin altındaki imzalarla, sporda ya da herhangi bir alandaki başarılarla kalite belgeleri haline geldikçe daha da ağırlık kazanıyor.

Bu kadarla da kalmıyor, paylaşılıyor. İnsanlar kendi ulusal bayraklarının yanı sıra, rakipleri de olsa başka ulusların bayraklarını da sevgiyle, coşkuyla dalgalandırıyor.

* * *

CUMARTESİ
günü öğleden sonra maçı izlerken, yanımdaki gençler ağladığımı görünce şaşırdılar. İnsan takımı maçı kazandı diye ağlar mı hiç? Oysa onlar, gençler, coşkulu bir sevinç içindeydiler.

İşte çocuklar biz böyle kavruk bir nesiliz. Amerikan süt tozu ve peynir yardımlarıyla büyüyen, her on yılda bir darbe gören, ne için olduğunu anlamadan birbirini kurşunlamış olan bir kuşak. En olumlu Türk imajının lokum-kebap-rakı üçgeninde sıkıştığı dönemin sıkışık nesli. Bayrağının kızıllığıyla, ay yıldızıyla övünen nesil. Biz ağlarız. Başarıya da ağlarız.

Sizin ise başarılarınız var. Onlarla övünüyorsunuz. Siz, global köyün gençleri bayrakları paylaşmayı öğreniyor, coşkuyu yaşayabiliyorsunuz. Farkımız bu. Siz kazanınca seviniyor, biz ise içlenip ağlıyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları