Barış her zamankinden daha uzak

HEPSİ boşunaymış. İnsanlık hálá katliamı durduracak etkili bir mekanizmaya sahip değil.

Uluslararası kuruluşlar, askeri ittifaklar hepsi iş işten geçtikten sonra olay yerine gelen hantal güvenlikçilere döndü.

On yıl önce Miloşeviç'in yaptıklarını izledik, gözleri yaşlı ve uzaktan.

Şimdi Şaron'a bakıyoruz. Elimiz kolumuz bağlı.

Evet Şaron Hükümeti yalnızlaşıyor. İktidar ortağı İşçi Partisi'nin içinden Filistin topraklarına yönelik şiddete karşı itirazlar yükselmeye başladı. Ama operasyon sürüyor.

Şu anda hiçbir müdahalenin bu operasyonu durdurabilmesi mümkün görünmüyor.

Şaron, İsrail askerlerini Filistin topraklarından geri çekilmeye çağıran ABD Başkanı'nın açıklamasını duymazdan geldi.

Avrupa Birliği ise, girişiminin etkisizliği karşısındaki şaşkınlığından henüz sıyrılamadı. Komisyon Başkanı Prodi, Venedik'ten yaptığı açıklamada Avrupa'yı derhal ortak dış politika ve askeri güç konusunda daha aktif önlemler almaya çağırdı.

Arap ülkeleri, iki toplantı yapmalarına rağmen etkisiz. Aralarında güçlü bir birlik yok. Bu işe pek bulaşma yanlısı değiller aslında.

Rusya da mesafeli.

Ama hiçbir şey yapılamamasının nedeni, mesafeli duruşlar değil. Çıkan çatışmaları engelleyecek hiçbir etkili araç yok insanlığın elinde.

Böyle bir dünyada tek gerçek kalıyor geriye, şiddetin hakimiyeti.

* * *

BU şiddet, siyaset mantığını da darmadağın ediyor aslında. Ankara'nın olaylar karşısındaki tutumundaki derin yalpalama da buna bağlı biraz.

Ankara'nın bir yandan, tankların modernizasyonunu İsrail'e ihale ederken, öte yandan Başbakan'ın soykırım ifadelerine uzanan çizgisi, Şaron ve Arafat-tek eksikleri Boğaz kıyısında sakin bir köşeymiş gibi- Çırağan Sarayı'na barış görüşmelerine davet ile iyice manasızlaştı.

Bu yalpalamanın nedeni, Türkiye'nin Ortadoğu barış görüşmelerinde, ancak normal durumlarda bir iletişim kanalı rolü oynayabilme kapasitesinden kaynaklanıyor. Gerilim dönemlerinde bu rolün aynı biçimde sürmesi mümkün değil.

Durum normallik sınırlarının dışına taşıp radikalleşince Ankara zorlandı. Herkes gibi. Çünkü bu gibi radikal durumlar radikal tepkileri gerektiriyor. Yani, Diplomatik ilişkileri askıya alma, ya da kesme, ambargolar vesaire.

Ama Filistin'de olanlar karşısında kimse böyle bir radikalleşmeye yanaşmadı.

Arap Birliği toplantısında İsrail ile tüm ilişkilerin kesilmesi çağrısında bulunan Suriye dışında, Arap Birliği böyle bir radikal söylemi savunmadı. Mısır'ın, ilişkileri sınırlı kesimi kararı da çok ölçülü bir adımdı. Şaron onu da tınmadı.

Filistin topraklarındaki çatışmalar, İsrail'i esir alan terör korkusu, bölgeyi normalleşmeye, çözüme ve barışa taşıyacak dinamikleri etkisizleştirdi.

* * *

BU nereye kadar sürecek? Şaron Yönetimi, terör eylemlerinin kökünü kazıyacak önlemler alana kadar süreceğini söylüyor. Ama şiddet öyle bir durum yarattı ki, şimdi Arafat da Şaron da şiddet ve terör bağımlısı haline geldiler. Bu bağımlılık ne yazık ki her iki topluluğu da zehirliyor. Kimse, karşıdakinin suçlamalarını haklı çıkartacak ortamın yaratılmasına kolay kolay yanaşamaz.

Bu durumda ister Powell, ister Suudi Arabistan Prensi, ister Solana, kim olursa olsun koltuklarının altına alıp geldikleri barış planlarıyla durumu değiştirebilecekler mi? Sanmıyorum.

Ya Şaron'un planı? Arafat'ı etkisizleştirip yepyeni bir yönetim ile masaya oturmak? Bu da mümkün değil. Hele, bunca kan döküldükten sonra, Oslo'dan bu yana bütün barış umutlarının hayal olduğunu söyleyen Filistinli örgütler ve onların liderleri haklı çıkartıldıktan sonra.
Yazarın Tüm Yazıları