Ayşe'nin gözlüğü

Kadirbilmez!Sol bacağında oluşan o ‘‘derin yarık’’tan sonra kızılca kıyamet koptu. Son görüşmemiz Çarşamba gecesi oldu. O'nun yarık dediği, benim ise küçüçük bir tırmık diye direttiğim, önemsiz olayı hemen aktaracağım. (Farkındaysanız okuduğunuz cümlenin öznesi yok. Bekleyin olacak. O'na hala kızgın olduğum için, ismi yerine işaret zamiri kullanmayı, onu böyle aşağılamayı tercih ediyorum). Ama önce O'nun, beni deliye çeviren ve kesinlikle ilişkimizin geleceği açısından çok kritik olan şu açıklamasını yazacağım:- Üç kişilik bir ilişki yaşamaktan bıktım! Üçüncü kişi bir erkek olsa daha iyi. En azından eşit şartlarda olurduk. Bakar mısın duruma, o bir kedi! Gerçi bu yaratığın bir kedi olduğundan bile şüpheleniyorum ya. Başka bir şey bu! Benim bu eve gelmemi istemiyor ve sen farkında değilsin ama sürekli aramızı bozuyor. Bana kendimi yetersizmişim gibi hissettiriyor. Bak şunun bakışına! Her zaman ama her zaman beni küçümsüyor. Onun gözündeki aşağılayıcı ifadeyi kimsenin gözünde görmüyorum, yemin ediyorum bu lanet şey, sana layık olmadığımı düşünüyor. Ve sen ona çok yüz veriyorsun! Hem ne münasebetle bu yatak odasına giriyor, ne münasebetle benim her hareketimi izliyor? Neden yatağın yarısı onun? Kim o be! Söyle ona gitsin bu odadan! Ya da oldu olacak, bu yatak odasına bir de Sivas Kangal getirelim, tam bir hayvanat bahçesine çevirelim. Otursun şu köşeye o da seyretsin bizi. Görürüm o zaman senin kedini!* * *Anlayacağınız üzere, sorun edilen kedim.Benim günahsız kedim.Günahsız ve küçük kedimi sorun eden, o kadirbilmez kişi de, sevgilim.Üstelik kendisi Allah için günah işleyecek kadar büyük!Ama takmış kafayı bir kere, bacak kadar kediye...Bir buçuk sene oldu, hala itişip kakışıyorlar. Kabul ediyorum, başta, benim günahsız, küçük ve saf kedim, istemeden yapılmaması gereken bazı olumsuz davranışlarda bulunuyordu. Ne mi yapıyordu? Mesela, kadirbilmez, evrak çantasını salonda mı, unutmuş; kutusuna gidip kumun üzerine yapması gereken o şeyi, oracıkta o çantanın üzerine yapıveriyordu. Biliyor musunuz o zaman sabunlu bezle silmek yetmiyor. Tuhaf bir koku, o çantaya, bir daha asla çıkmamak üzere, siniveriyor.Bu kötü bir şey, biliyorum.Ben iyi demedim ki!Ama bunda abartacak ne var.Hem daha kötüsü de olabilirdi, benim günahsız, küçük, saf ve dünya tatlısı kedim oraya kakasını da yapabilirdi. Değil mi ama, o kadirbilmez de dağınık olmasın, işiyle ilgili evrakları ortada bırakmasın! Bir kere de, O'nun için önemli olan kağıt parçalarının üzerine yapmaması gereken o şeyi yapıvermiş. O da önemli bir anlaşma mı, neymiş. Ertesi gün de bir ihaleye girmesi mi gerekiyormuş, sinirinden evi terketmiş!Bunun gibi şeyler işte.Ha bir de...Sabahları uyandığında bazen giyeceklerini, (daha doğrusu külot, çorap, kravat gibi önemsiz küçük ayrıntıları) bulamıyor. Bulsa da onlar eskisi gibi olmuyor. Ama benim günahsız, küçük, saf, dünya tatlısı ve bir tanecik kedim bana asla böyle davranmıyor.* * *Bu erkekler böyledir zaten.Herşey kadınları elde edinceye kadardır.Oysa ilişkimizin başlangıcında öyle miydi, kedimle beraber çekilmiş fotoğraflarım büyütülüyordu, kedimin aşı zamanları geldiğinde benimle birlikte veterinere geliniyordu, yurt dışından kedime de hediyeler getiriliyordu, hayvan sevgim göklere çıkarılıyordu, evlenince bak gör dolu dolu havyanımız olacak deniliyordu.Bir ilgi, bir ilgi.Ama şimdi...Akşamları benim günahsız, küçük, saf, dünya tatlısı, bir tanecik ve tertemiz kedimin bizimle birlikte yatakta olması bile, yeryüzündeki en büyük sorun haline getiriliyor. Oysa ne var bunda? İnsan herşeyi sorun haline getirmek istiyorsa, ortada makul bir sebep yokken canının sıkılmasına izin veriyorsa, çok kolay bu, hem de yaşadığımız bu ülkede. Ben mesela Sedat Peker gibi adamların yaşadığı bir ülkede yaşamam diyor muyum, Çakıcı 35 iş adamını sünnet etmiş diye üzülüyor muyum, milletvekillerinden ve siyasetçilerden ve tüm bu saçma sapan ilişkilerden adeta iğreniyor muyum, ne münasebet bize değmiyorlar diye seviniyorum. Kadirbilmez'in de sevinmesi gerekir. Kedim normal şartlarda ona değmiyor çünkü.* * *Değdiği yer belli...O da o zaman dikkat etmeli.Çünkü biz aşk yatağımızı ikiye bölmüş durumdayız. Solunda kedimle ben yatıyoruz, sağda ise kadirbilmez.Onun derin yarık diye tutturduğu, hatta ara ara ‘‘dikiş mi attırsak’’ diye abarttığı, fakat kandan korktuğu için bir türlü bakamadığı, benim ise daha önce de belirttiğim gibi, sadece minik tırmıklar diye nitelendirdiğim o küçük kazalar, ancak kadirbilmez ayağını ya da bacağını farkında olmadan bizim tarafa geçirdiği zaman vuku buluyor. Çünkü benim kedim akıllı, hiç uyumuyor, sürekli gözleri açık, kulakları havada o kadirbilmez'i izliyor, ondan hiç hazzetmiyor, ve gecenin bir yarısı onun herhangi bir tarafı, kendi alanına (onun alanı benim alanım, benim alanım onun alanı) geçerse, haneye tecavüz gibi hissediyor ve aklınca beni o kadirbilmezden koruyor.Elleri yok ki, ne yapsın...Bunu da tırnaklarıyla yapıyor.Kendisini hala kedi hissedebilmesi için, tırnaklarını kestirmiyorum biliyor musunuz, doğal olarak, o da kendisini en fazla benim sevgilimin bacağına yapıştığı zaman kedi gibi hissediyor.Sonra da ne oluyor?Bir buçuk yıldır sevgili deyip bağrıma bastığım o kadirbilmez, beni yatak odamıza bir Sivas Kangal almakla tehdit ediyor.Haksızlık bu.Bir daha ne zaman görüşürüz inanın bilmiyorum.Ya da önerisini kabul edeyim diyorum.Ama ya Sivas Kangal'ım da, kendisini en az benim günahsız, küçük, saf, bir tanecik, tertemiz ve kesinlikle tehlikesiz kedim gibi bana bağlı hissederse...
Yazarın Tüm Yazıları