Ayşe Arman saçı

Günlerden pazar. Teşvikiye’deyim. Bebek’e Ebil’e gidecek halim yok.

MOS da kapalı.

Ama saçımı fönletmem gerekiyor.

Hiç tanımadığım, bilmediğim bir mahalle kuaförünü açık görünce, dalıyorum içeri...

"Bu saçı bir hale sokabilir misiniz?" diyorum.

"Tabii" diyor adam.

"Ama tas gibi yapmayın kafamı, bombeli fönlemeyin olur mu? Dik dik dursun saçlarım..."

"Anladık hanımefendi" diyor, "Siz Ayşe Arman saçı istiyorsunuz!"

Bir an duruyorum.

Benimle dalga geçiyor olabilir mi diye.

Aynada göz göze geliyoruz, bakıyorum, yoooo, gayet ciddi.

O, benim Ayşe Arman olduğumu bilmiyor.

İhtimal de vermiyor.

"Tabii onun saçları sizden biraz daha farklı" diyor, "Arkası böyle değil, daha kısa. Ama benzetiriz, problem değil, kasmayın yani..."

Hiç renk vermiyorum.

Ama aslında, çığlık filan atmak istiyorum.

40 yıl düşünsem, ismimin bir saç modeliyle anılacağı aklıma gelmezdi.

Bundan daha esprili, daha komik ne olabilir?

İnanmayacaksınız ama günde en az 10 tane "Bu saçı nerede, kime kestirdin?" maili alıyorum.

Ve hiç üşünmeden hep aynı şeyi söylüyorum:

Bebek, Ebil Kuaför, Hüseyin.

Bu gidişle galiba Ebil’den komisyon alacağım!

Sevgililer Günü hediyem

Her özel günde (= Sevgililer Günü, evlilik yıldönümü, Anneler Günü, Babalar Günü, doğum günü vs.), sevgilimle, karşılıklı şöyle diyoruz birbirimize:

"Bana bak, durumu abartmayalım. Çok yaratıcı bir numara çekip, birbirimizi utandırmayalım."

Sonra da ekliyoruz:

"Zaten hediyede önemli olan düşünmektir. Bir çiçek alır gelirsin..."

Yalan!

İkimiz de bunun kuyruklu bir yalan olduğunu biliyoruz.

Parası pulu önemli değil ama hediyenin anlamlı olması için kafa patlatmak gerekiyor.

Bu Sevgililer Günü hediyem, bir iPod’du.

Yastığımın altında buldum.

Ama bildiğimiz iPod’lardan değil.

Yaka iğnesi şeklinde.

Klipsli.

Mini minnacık bir şey.

Süper bir şey!

İster koş, ister yürü, her halükarda rahat rahat dinleyebiliyorsun.

Adı, iPod Shuffle.

240 şarkı alabiliyor

Özelliği, şarkıları kafasına göre karıştırarak çalması. Ekranı da olmadığı için neyin çaldığını göremiyorsun. Yani bir sonraki parça tamamen sürpriz. "Bakalım şimdi ne gelecek?" diye heyecan içinde bekliyorsun.

Sevgilim içine, ikimizin de sevdiği şarkıları doldurmuş.

Kötü bir sürpriz olma ihtimali yok.

Romantik ve pratik...

Hiç yanımdan ayırmıyorum.

Denk gelirse bir yerlerde, siz de alın diyorum.

Hem kendinize hem de sevgilinize...

Hamiş: Merak eden olur diye; fiyatı 100 dolar civarı.

YOKSA HASTALIKLARI DA BİZ Mİ YARATIYORUZ

Dişi ağrıyordu Apa’nın. Nalan Apa’nın. Biricik arkadaşımın. "Allah yardımcın olsun, gittin mi dişçiye?" dedim.

"Gittim, gittim" dedi.

"Dolgun filan mı düşmüş, nedir?"

Gülümsedi ve şöyle dedi:

"Uzun süren kararsızlık. Fikirleri analiz edip karalar verme konusunda yetersizlik."

"Nasıl yani?" dedim, "Diş ağrısının bununla ne alakası var?"

"Var, var" dedi, "Bu aralar ’Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri’ diye bir kitap okuyorum. Bütün hastalıkların olası zihinsel sebeplerini açıklıyor. Mesela, insanın sık sık boynunun tutulmasının da bir sebebi varmış..."

"Neymiş?"

"İnatçıysan, esnek değilsen, bir meselenin diğer yönlerini görmeyi reddeden bir tipsen de, tutulabilirmiş boynun..."

"Versene şu kitabın adını ve yazarını, ben de bir okuyayım..."

"Louise L. Hay/ Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri, Akaşa Yayınları."

*

Okudum.

Zaten incecik bir şey, cırt diye okunuyor.

"Bilmem gereken her şey bana açıklanır. İhtiyaç duyduğum her şey bana gelir. Hayatımda her şey yolunda..." diye başlıyor.

Mutlu olabilmek için esas olarak pozitif düşünmemiz gerektiğini söylüyor.

Evet haklısınız, bu yeni değil, en az 500 bin kez duyduk. Ama biliyor musunuz, ben de bu "think pozitif" klişesine, fena halde inanıyorum.

Kızımla ilgili en çok isteyeceğim şeylerden biri mesela, iflah olmaz bir iyimser olması.

Lousie L. Hay da, "Neşeli ve keyifli bir hayat sürmek istiyorsak, neşeli keyifli şeyler düşünmeliyiz" diyor.

Ekliyor: "Zihinsel ya da sözlü olarak yaydığımız her şey, aynı biçimde bize geri dönecektir.

Eğer bir şeyi üç kere söylediğinizi duyarsanız, o şeyi bir yere yazın. Bu sizin için bir düşünce kalıbı, bir düşünme modeli haline gelmiş demektir. Bir haftanın sonunda listenizi gözden geçirin. Sözlerinizin deneyimlerinize ne kadar uyduğunu göreceksiniz.

Sözlerinizi ve düşüncelerinizi değiştirmeye başlayın ve hayatınızın nasıl değiştiğini görün. Hayatınızı yönetmenin yolu, sözcükler ve düşüncelerle ilgili seçiminizi kontrol etmenizdir..."

Şimdi, "Eeee hastalıklar?" dediğinizi duyar gibiyim.

Buyurun birkaç tanesi aldım buraya, gerisini lütfen siz kitaptan okuyunuz...

SORUN: Boğaz ağrısı

OLASI NEDEN: Kendi adına bir şey talep etmekten çekinmek. Kendini ifade etme konusunda zorlanmak.

YENİ DÜŞÜNCE MODELİ: İhtiyaçlarımın karşılanması benim doğuştan sahip olduğum bir haktır. Ne istiyorsam, onu rahatça talep ediyorum.

SORUN: Apandisit

OLASI NEDEN:
Korku. Hayattan korkma. Akışın önünü kesme.

YENİ DÜŞÜNCE MODELİ: Emin ellerdeyim. Gevşiyor ve hayatın neşeyle akmasına izin veriyorum.

SORUN: Damar sertliği

OLASI NEDEN: Direnç, gerilim. Aşırı dargörüşlülük. İşi ve güzeli görmeyi reddetme.

YENİ DÜŞÜNCE MODELİ: Hayata ve mutluluğa tamamen açığım. Her şeyi sevgiyle görmeyi seçiyorum.

SORUN: Eklem Ağrıları

OLASI NEDEN: Sevilmediğini hissetme. Kendini ve başkalarını sürekli eleştirme, içerleme. Her şeyin kusursuz olmasını aşırı derecede isteme.

YENİ DÜŞÜNCE MODELİ: Artık kendimi sevmeyi ve onaylamayı seçiyorum.

SORUN: Kanser

OLASI NEDEN: Derin bir biçimde incinme, yaralanma. Uzun zamandır süren kızgınlık. İnsanı yavaş yavaş yiyip bitiren derin bir sır ya da üzüntü. Nefretleri taşıma.

YENİ DÜŞÜNCE MODELİ: Tüm geçmişi sevgiyle bağışlıyor ve serbest bırakıyorum. Dünyamı sevinçle doldurmayı seçiyorum. Kendimi seviyor ve onaylıyorum.

SORUN: Migren

OLASI NEDEN: Kusursuz olma isteğiyle kendi üzerinde aşırı baskı yaratma. Epey bastırılmış öfke. Hayatın akışına direnme. Cinsel korkular. (Ağrı, çoğunlukla mastürbasyonla giderilebilir.)

YENİ DÜŞÜNCE MODELİ: Kendimi hayatın akışına bırakıyorum ve hayatın tüm ihtiyaçlarımı kolayca ve rahatça sağlamasına izin veriyorum. Hayat, benim için var.

SORUN: Uykusuzluk

OLASI NEDEN: Yaşam sürecine güvenmeme. Suçluluk duygusu.

YENİ DÜŞÜNCE MODELİ: Günü, sevgiyle geride bırakıyorum ve yarının kendi başının çaresine bakacağını bilerek, huzur dolu bir uykuya dalıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları