Ama, Sabiha Sultan’ın hanedan mensupları arasında çok daha başka bir yeri var: Mustafa Kemal Paşa tarafından evlilik teklifi yapılmış bir sultan olması... Hadiseler başka türlü cereyan etseydi ve Sabiha Sultan genç Paşa’nın teklifine "Evet" demiş olsaydı tarih nasıl yazılırdı, kim bilir?
Türkiye’de, bundan 90 sene kadar önce, gerçek olması halinde tarihi baştan başa değiştirecek olan bir evlilik teşebbüsü yaşandı:
Mustafa Kemal Paşa, Osmanoğulları’nın son hükümdarı Sultan
Vahideddin’in kızı
Sabiha Sultan’la evlenmek istedi.
İşte, Türkiye’nin yakın tarihini baştan başa değiştirecek iken son anda mümkün olamayan bu evlilik girişiminin öyküsü:
Sultan
Vahideddin’in iki kızı vardı:
Ulviye ve
Sabiha Sultanlar... Hükümdarın küçük kızı olan
Sabiha Sultan 1894’te doğmuş, ablasıyla beraber Batılı bir prenses gibi büyütülmüş ve evlenme çağına geldiğinde birçok talibi çıkmıştı. Talipler arasında zamanın İran Şahı
Ahmed Kaçar Han da yer almış ama Sultan
Vahideddin "Sünni bir padişah kızını Şii bir hükümdara nasıl verir?" diyerek isteği ustalıkla geri çevirmişti.
Sabiha Sultan’a işte o günlerde bir başka talip çıktı: Çanakkale’deki kahramanlığı dillerde dolaşmakta olan genç bir asker,
Mustafa Kemal Paşa...
Mustafa Kemal Paşa, Sabiha Sultan’dan hakikaten hoşlanmış mıydı, yoksa ezeli rakibi
Enver Paşa’nın seneler önce yaptığını yapıp saraya damat mı olmak istemişti, bunları kimse bilmiyor. Ama evlilik olamadı ve her iki taraf da kendi yollarına gittiler. Sonrası, málum... Paşa,
Látife Hanım ile kısa sürecek bir izdivaç yaptı;
Sabiha Sultan da son Halife
Abdülmecid Efendi’nin oğlu olan ve seneler öncesinden aláka duyduğu kuzeni Şehzade
Ömer Faruk efendi ile evlendi ve üç kızları oldu:
Neslişah, Hanzade ve
Necla Sultanlar...
Sabiha Sultan, Mustafa Kemal Paşa’nın evlilik talebinden yakın dostlarına sonraki senelerde bahsederken hadiseyi doğrulayacak, hattá
"Kendilerini bir defa görmüş ve hoşlanmıştım. Gayet yakışıklı idi. Ateş gibi gözleri vardı, alev alev yanıyorlardı. Ama evlenemezdim, zira Faruk’u seviyordum" diyecekti.
BAŞBAKANA YAZDIRDIBu evlilik meselesinden geriye tek bir belge kaldı:
Sabiha Sultan’ın o günlerden 40 küsur sene sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nde başbakanlık yapan ve ortanca kızı
Hanzade Sultan’ın dünürü olan
Suat Hayri Ürgüplü’ye yazdırdığı kısa hátıratının birkaç satır.
Mülákat şeklinde kaleme alınan bu hatıratta,
Suat Hayri Ürgüplü, Sabiha Sultan’a
"Duyduğumuza göre, Mustafa Kemal Paşa sizi istemiş, pederiniz razı olmamış. Doğru mudur?" diye soruyor ve Sultan şu cevabı veriyor:
"Evet, istemiş. Benimle konuşmuş değildir ama ben çekindim ve istemedim. Zira, önümde hiç de iyi örnek olmayan Enver Paşa ile Naciye Sultan’ın hayatı vardı. Sonra, tanınmış ...bir kumandanla aile hayatı kurabileceğime inancım yoktu."
Mustafa Kemal Paşa ile Sultan
Vahideddin’in kızı
Sabiha Sultan arasındaki evlilik meselesinin
Sabiha Sultan tarafı, işte böyle. Merak edenler için,
Sabiha Sultan’ın 1924 sürgününden sonraki hayatını da kısaca anlatayım:
Sultan, 1924 Mart’ında ailesiyle beraber gurbete gitti ve birkaç ay İsviçre’de yaşadıktan sonra Fransa’ya, oradan da Mısır’a naklettiler. Ama, büyük bir aşkla evlendiği eşi Şehzade
Ömer Faruk Efendi ile Mısır’da iken aralarına soğukluk girdi ve 1948 Mart’ında boşandılar.
TAZİYE BEKLEDİ
Sabiha Sultan, Menderes Hükümeti’nin 1952 Haziran’ında hanedanın hanım mensuplarının Türkiye’ye girişini serbest bırakmasından sonra Türk vatandaşı oldu ve
"Osmanoğlu" soyadını aldı. Sonra, İstanbul’a yerleşti; bir ara Avrupa’ya, kızlarının yanına gitti ve hayata 1971’in 26 Ağustos’unda, ortanca kızı
Hanzade Sultan’ın Yeniköy’deki yalısında veda etti.
Sultan, boşanmış olmalarına rağmen, kocası Şehzade
Ömer Faruk Efendi’ye duyduğu aşkı hayatı boyunca muhafaza etti. Hattá,
Faruk Efendi’nin 1969 Mart’ında Mısır’da sürgünde vefat etmesinden sonra, kendisine başsağlığına gelmeyenlerle selámı sabahı kesti.
"Boşanmıştınız, artık kocanız değildi, neden başsağlığına gelmelerini beklediniz?" diye soranlara da,
"Evet ama amcazádemdi. Bana taziyede bulunmaları lázımdı" diyecekti.
Hadiseler başka türlü cereyan etseydi ve
Sabiha Sultan genç Paşa’nın teklifine
"Evet" demiş olsaydı tarih nasıl yazılırdı, kim bilir?
Son Osmanlılar artık kubbede kalan hoş bir sadadan ibaretKANAL D’de ilk bölümü bu gece 23.45’te yayınlanacak olan
"Son Osmanlılar" belgeselinde, Osmanlı Hanedanı’nın keder ve hüzün dolu sürgün hikáyelerini izleyecek, birçok acı hatıraların yanı sıra Sultan
Reşad’ın torunu
Mahmud Namık ve Sultan
Abdülhamid’in torunu
Abdülkerim Efendiler’in zindanların ıslak hücrelerinde ıstırapla yahut otel odalarında meçhul namlulardan çıkan kurşunlarla can verişlerinin öykülerine şahit olacaksınız.
Ama, bir hususu unutmamamız gerekiyor: Son Osmanlılar’ın hiçbiri, sürgüne gönderilen diğer memleketlerin hanedanlarının yaptığı hatayı yapmadı: Türkiye üzerinde ümitsiz bir iktidar mücadelesine girişmedi, Cumhuriyet ile yaşanan büyük değişimi kabul ettiler. Altı asır boyunca hüküm sürmüş olan Osmanlı hükümdarlarının torunları şimdi dünyanın dört bir yanına dağılmış vaziyetteler ve ailenin az sayıda mensubu da vatanında, Türkiye’de yaşıyor. Son Osmanlılar, artık kubbede kalan hoş bir sadadan ibaret.*
Padişah torununun ıstırap mektubuGEVHERİ Sultan, Osmanlı hükümdarı Sultan
Abdüláziz’in küçük oğlu ve Türk Müziği’nin en seçkin bestekárlarından olan
Seyfeddin Efendi’nin kızıydı.
İstanbul’da, 1904’te dünyaya gelen
Gevheri Sultan, sürgünün acısını 20 yaşındayken tattı ve Türkiye’den sınırdışı edilmelerinin hemen ardından babasını kaybetti, son derece sıkıntılı bir hayat sürdü, 1952’de verilen izinden sonra Türkiye’ye döndü, o da
"Osmanoğlu" soyadını aldı ve dünyaya 1980’de veda etti.
Aşağıda,
Gevheri Sultan’ın Kahire’de sürgünde bulunduğu sırada 1951’in 8 Aralık günü maddi yardım istemek maksadıyla kuzeni
Sabiha Sultan’a yazdığı bir mektubun bazı bölümleri yer alıyor:
"Pek muhterem sevgili hemşirem,
...Ailemiz efradından birçoğu gibi hayat tarzımı istikbal ümidine bağlayarak bugüne kadar yaşadım. Fakat ne şartlar içerisinde yaşadığımı burada tekrar etmek gereksizdir. Gördüğüm uygunsuzluklar dolayısıyla pansiyondan pansiyona naklederek hayatımı sürdürmekteyim.
...Vaziyetimi beni yakından görmekle anlayabilirsiniz. Bugün üstüme giyecek iki kombinezonumdan başka bir şeyim yoktur. İnsan gençliğinde her türlü sıkıntıya tahammül edebilir fakat yaş bir dereceye geldiği zaman tahammül etmek şöyle dursun, nefsine pek ağır geliyor. Cenáb-ı Hak’dan dilediğim tek şey, biran evvel rahmetli anneciğime kavuşmaktır.
...İşte, benim yüksek kalpli hemşireciğim! Benim gibi bedbaht bir kadına merhamet gösterip yardım etmek bir sevaptır. Bugün yardımınıza muhtacım. Sizi seven ve pek çok seven merhum amcanızın ruhuna hürmeten bilmeyerek size karşı bir hatada bulundum ise beni affediniz ve iltifatınızdan beni mahrum etmeyiniz. Bunu yüksek kalbinizden ve hakka ve adalete olan bağlılığınızdan beklerim. Bilvesile en derin hürmetlerimle mübarek ellerinizi öper, iltifatınızı beklerim efendim.
Gevheri"