Bu psikolojik direnç, bizi Nassim Nicholas Taleb’ın deyimiyle “anti-fragile” kılıyor. Bizim de ilk Türk mikro-networkü olmak için yola çıkarken güvendiğimiz şeylerden biri buydu. Yol üzerinde de globalde çalışmanın, global markalara çalışmaktan biraz daha farklı olduğunu deneyimleyerek gördük. Çalıştığımız ülkelerde yerel iç görüleri yakalayarak, yerel sosyolojilerini özümseyerek ve yerel iş yapış biçimlerine uyumlanarak yürümek zorundaydık. Tüm bunları yaparken de özümüzde olan bu anti-fragile, yaratıcı ve etkili ajans yapısını korumamız gerekiyordu.
14 ay önce New York ofisini açmamızla başlayan, eşzamanlı Riyad ve Dubai’de yaptığımız çalışmalar senenin en iddialı işlerinin yayın gördüğü haftada Türk reklam sektörünün gurur duymasını umduğumuz bir gelişmeyle taçlandı.
Finish USA için hazırladığımız “Monday the 13th” isimli kampanyayla 200 milyon izlenime erişerek ciddi anlamda beğeni topladık. Akıl almaz üretim/yayın bütçelerinin seyirci karşısına çıktığı senenin en iddialı işlerinin yayınlandığı haftada, AdAge’in “yaratıcılık” başlığında yayınladığı “editör seçkisi”nde birinci sırada olmaktan gurur duyduk. Influencer kampanyamız, dijital içeriklerimiz gibi ana kampanyayı destekleyen tüm çalışmalarda emeği geçen tüm ekibe bir kez daha teşekkür ederim.
Peki şimdi sırada ne var?
Bu başarıyı bir standart olarak kabul eden, kendimizi kendi yarattığımız standardı aşmaya motive eden bir cesaret, emek ve yaklaşımla çalışmak var. Çünkü belki de dünyaya açılmamızda, dünyayla yarışmamızda umut; cüret etmektedir.
İlandır