Paylaş
Devletler arasındaki ilişkilerin “Küstüm konuşmuyorum” tavrıyla çözülemeyeceğinin bilinmesinde herkes açısından yarar var.
Buluşmanın içeriği ile ilgili haber ve yorumları okumuşsunuzdur, ben o kısmına girmeyeceğim.
Biliyorsunuz, bu buluşma İsrail’deki koalisyon hükümetinin iki ortağının arasını da açtı.
Başbakan Netanyahu’nun onayı ve Savunma Bakanı Barak’ın bilgisi dahilinde olan görüşme, Dışişleri Bakanı “şahin” Lieberman’dan saklanmış.
Lieberman, bu nedenle koalisyon ortağı Başbakan Netanyahu’ya verip veriştiriyor.
Çok da şaşırtıcı değil. Kendisine bu bilgi verilmiş olsaydı, toplantıyı dinamitlemek için her şeyi yapardı, bunu biliyoruz, bizim bildiğimiz gibi Netanyahu da biliyor.
Ama şaşırdığım bir konu yine de var: Davutoğlu da bu görüşmeyi o sırada Brüksel’de bulunan Devlet Bakanı Egemen Bağış ve Tarım Bakanı Mehdi Eker’den saklamış.
İşte bunu hiç anlayamadım.
Acaba “Çenelerini tutamazlar” diye mi düşündüler?
Yoksa AKP hükümeti de bir tür koalisyon da bizim haberimiz mi yok?
Gönül seslenir, bir duyabilsen!
HAFTA sonunda yine Bodrum’a geldim ve bu kez de bir CD’ye takıldım. Birsen Tezer’in Kalan Müzik’ten yayımlanan Cihan isimli albümü bu. Gümüşî, küçük beyaz yuvarlak dönmeye başladığında ilk çalan şarkı ise Avni Anıl’ın sözleri üzerine, Rüştü Şardağ’ın yazdığı bir şarkı:
“Aşk bu değil yapma güzel / sen insanı güldürürsün / sevişirken güzel güzel / sen insanı öldürürsün.”
Birsen Tezer hem söylüyor, hem de kanunu çalıyor.
Albümde 10 şarkı var, 10’u da aşk üzerine. Beklenen sevgiliden, gidip de gelmeyen sevgiliden, aşka karşılık vermeyen insanlardan söz eden şarkılar.
Benim dilime takılan şarkı ise başlıkta yer alıyor.
Dinlerken insan fark ediyor ki aşk acısı olmasaymış, şarkıların da tadı tuzu olmazmış!
Aşk ilişkisinin ne kadar eşitsiz bir ilişki olduğunu, karşılık bulmuş aşklarda bile bir tarafın daha çok yorulup yıprandığını düşündüm bir kez daha.
Şu anda bu yazıyı okuyanlar içinde, elinde cep telefonu, “Şimdi arayacak” diye bekleyen kaç kişi var acaba?
Her geçen dakika hüznün öfkeye dönüşmesine yardım eden bir katalizör gibidir sanki.
“Ararsa ona diyeceğim ki” diye başlayan iç konuşmalar, giderek yerini “Ararsa açmayacağım”a bile bırakır.
Ama bakmayın siz böyle dediklerine. Ararsa, telefon açılır, az önce kendi kendine talim ettiğin konuşmaların kelimesi bile akla gelmez.
Araması beklenen sevgilinin sesinin tonundan, buklelerinden, seçtiği kelimelerin ritminden anlamlar çıkarılmaya çalışılır.
Beklenen telefon gelmiştir de acaba beklenen sevgili de gelecek midir?
İnsanın beynindeki elektrik akımı, döner dolaşır burada takılır.
Bekleyen âşıkların çoğu Özdemir Asaf’ın şu dizelerini bilir:
“Gelmesen önemli değil, gelsen önemli olurdu / gelmemen, benim büyük yalnızlığımı doldurdu.”
Ama bunu bilmek, beklemeye de engel değildir.
Tezer’in albümü beklemekten yorulmayanlara öneririm. Bu koca evrende, tek bekleyenin kendileri olmadığını duyarlarsa, belki teselli bulurlar diye!
Yeni bir yazardan ‘acıklı gülünç’ öyküler
İHSAN Yılmaz’ı, Milliyet’in Genel Yayın Müdürü olduğum yıllarda tanımıştım. Haber Araştırma Servisi’nin müdür yardımcılığına gelmesi de o döneme rastlıyor.
Bu, yazıişleri toplantılarına yaklaşık beş yıl süreyle birlikte girdiğimiz anlamına geliyor.
Servisinin gündeminde yer alan haberleri anlatırken bazen öyle değişik bir yüz ifadesi takınırdı ki şaka mı yapıyor, ciddi mi anlatıyor, ayırt etmekte zorlanırdım.
Sonra günün birinde elinde bir dosya ile odama geldi ve “bunlar benim öykülerim, okur musunuz, bunlar yayımlanırsa utanır mıyız” dedi.
“Bir göz atayım” diye dosyanın sayfalarını karıştırdığımı ve sonuna kadar okumadan bırakmadığımı da söyleyeyim.
O öykülerin bazıları şimdi bir kitap olarak masamın üzerinde duruyor. (Sınanmamış Kadın. Yazan: İhsan Yılmaz. Postiga Yayınları.)
Öyküleri okurken, İhsan’ın toplantılardaki o ironik ifadelerini yeniden dinler gibi oldum. Gözümün önünde İhsan’ın jest ve mimikleri canlandı, tebessüm etmekten kendimi alamadım.
Anlattığı insan öyküleri öylesine gerçek ki bazılarında İhsan’ın ironisine kapılıp gülmek ile öykünün gerçekliğine takılıp sulugöz olmak arasında bocaladığımı da söyleyeyim.
Nazlı Eray, kitap için yazdığı notta “Çok başarılı bir yazar ile karşı karşıyayız” diyor.
Elif Şafak da “Adından söz ettirecek bir yazarın zihinlerde, yüreklerde iz bırakacak öyküleri ve karakterlerinden” söz ediyor.
Canı her sıkılanın roman yazmaya soyunduğu bir ülkede, öykülerin varlığını ve tadını yeniden hatırlamama neden oldu bu kitap.
Yaz tatiline çıkarken çantanızın bir köşesine Sınanmamış Kadın’ı da koymanızı öneririm.
Paylaş