Ağlayan çocuk ve düşündürdükleri

Çocuğu olan ve olmayan için geceyle gündüz kadar farklı iki durumdur ağlayan çocuk sesi. Çocuksuz olanlar için işkenceyken çocuklular için endişe, telaş ve yürek sızlaması...

Ağlayan Çocuk deyince aklınıza ne geliyor? 1980’lerde İngiltere’de bir hayli gözde olan bir tablo var mesela. Sonra bütün dünyaya yayıldı. Hani Avrupa Yakası’ndaki Burhan Altıntop karakterinin duvarından indirmediği... İtalyan Bruno Amadio tarafından yapılan bu tablonun laneti de meşhur! 4 Eylül 1985 tarihli The Sun gazetesine konuşan bir itfaiye görevlisi son zamanlarda yanan tüm evlerin içinden hiç zarar görmemiş Ağlayan Çocuk tablosu çıkardığını anlatıyordu. Ayrıca, hiçbir itfaiye görevlisinin bu tabloları kendi evlerine sokmadığını söylüyordu.
Benim bildiğim şey, ağlayan çocuk yüzüyle değil sesiyle ilgili bir durum. Çocuğu olan ve olmayan için geceyle gündüz kadar farklı iki durumdur ağlayan çocuk sesi. Çocuksuz olanlar için nefret edilesi, lanet bir işkenceyken çocuklular için endişe, telaş, yürek sızlaması...
Tatildeyiz yine. Bodrum’da. Ben bu satırları yazarken, Rüzgar deniz kenarında anneanne ve dedesiyle kumdan tavşan, kedi ve uğur böceği yapmanın peşinde. Sesini duyuyorum, ne yaptığını görüyorum. Birden irkiliyorum. Çünkü Rüzgar’dan bir yaş büyük bir arkadaşı ağlıyor. Ama ne ağlamak! Kumsalda bir uçtan bir uca koşturarak, çığlık atıp bağırarak, fışkıran göz yaşlarından olsa gerek arada aksırık, öksürük krizine yakalanarak. Beş dakika susuyor bazen. Sonra canı yine bir şeylere sıkılıyor, tekrar başlıyor. Ve ben her seferinde, ilk duyduğum anda ağlayanın Rüzgar olduğunu sanıyorum. Yerimden fırlıyorum sonra gerisin geriye tekrar oturuyorum.
Rüzgar ağlamadığı için seviniyorum ama ağlayan çocuk ve annesi için üzülüyorum. Etraftaki sabırsız bakışları yakalayan kadın daha da geriliyor. Bir de bunlara açık açık oflayıp puflayanlar, yüksek sesle “ne biçim çocuk bu” çekenler, işin içine aile terbiyesini falan karıştıranlar ekleniyor.

ÇOCUKSUZLAR HAKSIZ MI

Çocuksuzları anlamıyor muyum? Anlamaz olur muyum? Adam tatile gelmiş kafa dinlemek istiyor. Çok haklı ama bu noktada çocuğun gürültüsünü takıntı yapmamak gerek. Çünkü insan taktıkça daha fazla duyuyor. Yapmayalım arkadaşlar, biraz sakin olalım. Bir zamanlar hepimizin çocuk olduğunu ve hepimizin bir gün çocuk sahibi olabileceğini hatırlayalım yeter.
Bunları düşünürken merakla izliyorum anneyi. Sabrına hayran kalıyorum. Bir kere bile çileden çıkmıyor, sesini yükseltmiyor. Bravo valla, zor iş! Yerin dibine falan da girmiyor, başı çok dik, çareyi oğlunu kucaklayıp odaya gitmekte buluyor. Biraz sonra sakinleşmiş çocuğuyla tekrar plaja dönüyor.
Günün birinde aynısı başıma geldiğinde ne yaparım acaba? En korktuğum manzaradır alışveriş merkezlerinde kendini bir o yana bir bu yana atıp, tepinerek ağlayan çocuklar.
Şimdilerde pek bir şeye ağlamayan Rüzgar’ın bir yıl sonra her şeye ağlamayacağını kim garanti edebilir ki? Bir şeyleri ağlayarak yaptırmaya alışmasın diye, bugünden eğitmeye çalışıyorum ama sonuç ne olur bilmiyorum. Mesela mızırdanarak yanıma gelip “anne galk” dediğinde asla kalkmıyorum. Açık açık “Ağlayarak değil, gülerek söylersen kalkarım” diyorum. Sahte bir kahkaha atıyor ve yine “anne galk” diyor. Sahte mahte, tatmin oluyorum ve hemen kalkıyorum.
Eskiden ağlayarak uyanırdı, yaklaşık iki ay boyunca her sabah uyandığında gülmesini ne kadar çok istediğimi anlattım. Anladı galiba. Şimdi hayran hayran “annem” diyerek uyanıyor, resmen gözlerinin için gülüyor. Lütfen hep böyle sürsün. O cırtlak sesiyle istediği kadar çok konuşsun, 350 kere arka arkaya “anniee” desin, abuk sabuk şarkılar söylesin ama hiç ağlama krizine girmesin. Mümkün mü dersiniz? Yoksa yine kendimi mi kandırıyorum?
Yazarın Tüm Yazıları