Adana'dan komplekssiz insan çıkar!

Mami, şu bankta kitap okurdu.

Biz de yakartop oynardık.

Deli danalar gibi oradan oraya koştururduk.

Sonra yorulur, kendimizi bir banka atar, hayaller kurardık.

Mutlaka çekirdek yerdik.

Pardon, çinterdik!

Bizim oralarda, ay çekirdeği yeme faaliyetine böyle denirdi.

Mami, yere atmayın derdi.

Alman ya, sokağa asla bir şey atmaz ya.

Boş bir külah yapardı, çöp olarak kullanabileceğimizi söylerdi.

Acilen çevreci olmaya karar verirdik.

Belli mi olur, birazdan bici-bici, eskimo, mısır, kağıt helva filan da alır belki!

Nasıl pis boğazdım ben.

Yeter ki, seyyar satıcıdan olsun, her şeyi ama her şeyi büyük bir afiyetle yerdim.

Ama en çok çekirdek.

Yani dişlerimin simsiyah olduğu, o Atatürk Parkı günlerini pek güzel hatırlıyorum.

Bu park daha küçüktü o zamanlar, Adana da öyle, yeni Adana yoktu, Gökova'ya benzeyen baraj da, Çukurova Üniversitesi de...

Biz de soluğu burada alırdık.

Kah bisiklete binerdik, kah çizgiye basanın annesinin beli kırılsın gibi absürd oyunlar icat ederdik.

İlerleyen yıllarda bu banklarda, kimseye çaktırmadan sevgilimle oturmuşluğum da var.

O zaman da hava bu kadar sıcak mıydı?

Galiba.

E peki manyak mıydık biz, güneş alnımızın ortasındayken buraya gelirdik, bu banklara tünerdik...

Neymiş ele ele tutuşacağız!

*

Bir taraftan bunları düşünüyorum, bir taraftan da, o çocukluğumun parkında, hazırolda İstiklal Marşı söylüyorum.

Evet, nostalji yapmak olağanüstü bir şey.

Ama gölgede!

Ben güneşte kavruluyorum.

Allah sizi inandırsın, 40 derece bir sıcak.

Oysa daha sabahın 9'u.

Çukurova Üniversitesi'nin Bahar Şenlikleri yeni başlıyor.

Üniversite, Hürriyet'in ‘‘Okullarımız Yıkılmasın’’ kampanyasına destek verdiği için ben de buradayım.

Faydalı bir iş için yani.

Gerçekten de bu kampanyayı acayip tutuyorum.

Ama şimdi bırakacağım!

Daha bunun çelenk koyması, kortej eşliğinde bulvarlarda yürümesi, folklor gösterisi, oyun havaları var, var Allah var...

Ama tepede de güneş var!

Bir de üzerimde, zayıf görüneyim diye giydiğim 28 beden bir pantolon.

İçine girebildiğimi kendime kanıtlayacağım ya, patlayacağım!

Yapıştıkça yapışıyor.

*

Rektör Bey, en muzip haliyle, ‘‘Sıcak da bu yıl aniden bastırdı’’ diyor.

‘‘Giyseydiniz keşke verdiğim o eşofmanı ama sabolarınızla uyum sağlamazdı değil mi!’’

Sıcak dışında her şey şahane diyorum.

Gerçekten öyle.

Çocukluğumun bulvarlarında kortej faslındayız, yüzlerce kişi Uğur Mumcu Meydanı'na yürüyoruz.

Çukurova Üniversitesi Rektörü Yalçın Kekeç alışılagelmiş akademisyenlerden değil.

Bir kere son derece esprili.

Sürekli beni güldürüyor.

Akademisyen bir Fatih Terim hayal edin.

Ettiniz mi?

Aynı fizik, aynı karizma, aynı liderlik özellikleri.

İşte Prof. Dr. Yalçın Kekeç öyle biri.

Tek farkı, Terim kadar kendisini ciddiye almıyor.

Ama en az onun kadar yaptığı işe sahip çıkıyor.

Öğrencileri kırmıyor, meydandaki danslı gösterilere bile iştirak ediyor.

Koskoca bir caddenin ortasında binlerce kişinin arasında göbek atabilme cesaretini gösteren kaç rektör gördünüz siz?

İşte bizim Adana'dan böyle komplekssiz insanlar çıkar!

*

Ve onlar saat tam 12'de futbol oynarlar!

Evet, o sarı sıcakta...

O güneşin altında...

Ve kalp krizi geçirmezler.

Şöyle ki, şenlik kapsamında bir de futbol maçı gerçekleşti.

Tabii benim yüreğim ağzıma geldi, çünkü güneş tam tepedeydi, ama işte onlar kampanyaya bağışta bulunacağız diye böyle bir işe kalkıştılar.

Kim onlar?

Vali Yardımcısı Mehmet Öklü, Seyhan Kaymakamı Ahmet Nevruz, DGM Başkanı Mustafa Şahin, Seyhan Belediye Başkanı Yıldıray Arıkan, Baro Başkanı Necati Erdem, işadamı Namık Kemal Biçer; rektör, dekanlar ve profesörler...

O sıcakta top koşturdular ya, ben artık onların her şeyi yapabileceklerine inanıyorum.

Ve kendilerini tebrik ediyorum.

Özellikle de Yıldıray Arıkan'ı...

Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, ‘‘Ayşe Hanım'ı tanıyorsunuz değil mi?’’ deyince, ‘‘Tabii’’ dedi ve bana dönerek ekledi: ‘‘Ayşe Hatun Önal değil mi?’’

Boynuna sarılmak istedim.

Demek ki, bir beden küçük pantolon giymem işe yaramış!

Tabii apartman topuk sabolarım da...

Olduğumdan ince ve uzun görünüyorum.

Ve yine Adanalı olan bir mankene benzetiliyorum.

Daha iyisi can sağlığı!

*

Fırsat bu fırsat, Çukurova Üniversitesi'ni geziyoruz.

Seyhan Baraj Gölü'nün doğu yakasında, 22 bin dönüm arazi üzerine kurulu olan Balcalı Kampusu resmen dev bir şehir.

Ama çirkin bir şehir değil.

Çünkü aynı zamanda doğal bir park.

Nasıl bir mavilik ve yeşillik...

Kampusta bölgenin en önemli şifa kapısı olma özelliği taşıyan hastane kompleksinin yanı sıra sosyal tesisler, lojmanlar, konuk evleri, her türlü sporun yapılabildiği salonlar ve sahalar, kütüphaneler, binbir türlü kafetarya, cafe, büfe, kantin...

Ne ararsan var.

O kampus, keşke burada öğrenci olsam dedirtiyor insana...

Bir kere manzarası ve aşk tepeleri yeter!

Sonra, her türlü su sporu yapılabiliyor.

Hele gölün kıyısında bir kayıkhane var ki, Bahar Şenliği dolayısıyla cıvıl cıvıl. Öğrenciler çalışıyor, servis son derece seri ve hızlı, Allah’tan güneş de yavaş yavaş iniyor, yine de insan şu göle bir atlasam da serinlesem diyor. Bir Adanalı olarak, Çukurova Üniversitesi'ni bugüne kadar gezebilme olanağı bulamadığım için kendimden fevkalade utandım. Meğer bizim oralarda ne cennetler varmış da benim haberim yokmuş. En çok da bu şenlikte kullanıma açılan Protesto Alanı'ndan etkilendim. Hyde Park gibi bir şey. Üç kürsü var. Herkes kimi protesto etmek istiyorsa edebilecek. 1000 kişilik bir alan.

Hadi hayırlısı...

*

Bir de sanırım 39 yaşındaki Adanalı genç bir girişimciden söz etmem gerekiyor size...

Namık Kemal Biçer.

Okullarımız Yıkılmasın kampanyasıyla, Çukurova Üniversitesi'nin Geleneksel Bahar Şenliği'nin ne alakası var demediniz mi? Niye yani, üniversitenin içinde bir Hürriyet standı kuruluyor ve kampanyaya katılmak isteyenler oraya bağışta bulunuyor?

Hiç mi merak etmediniz?

Yaşasın, demek ettiniz.

Ben de öyle tahmin etmiştim zaten.

Pink Organizasyon'un sahibi Namık Kemal Biçer, aylar önce rektörlüğe başvuruyor, bu yılki şenliği özelleştirin diyor. Kendisinin bir organizasyon şirketi olduğu için bu işi üstlenmek istediğini söylüyor ve bir teklif getiriyor. Diyor ki, ben size 90 milyar vereceğim, şenliğin denetimi yine sizde olacak, ama ben ekibimle bir fuar alanı oluşturacağım, stantlar kuracağım, 7 gün süren şenliğin her gecesini de başka bir firmaya satacağım. Pek çok sanatçı getireceğim, konserler düzenleyeceğim, siz de para kazanacaksınız, ben de...

Dediği gibi oluyor.

Hatta tahmininin üzerinde para kazanıyor.

10 milyarını da İstanbul'a getiriyor, Okullarımız Yıkılmasın kampanyası için Hürriyet'e bağışlıyor. Hiçbir ücret almadan bir Hürriyet standı kuruyor ve kampanya için Adana ve çevresinden para toplamaya devam ediyor.

Tabii bu meseleye bu kadar duyarlı olmasının bir sebebi de, abisini Adana depreminde kaybetmiş olması...

*

Bu seferki Adana seferim gazetem içindi.

Gelecek haftaki annem için olacak.

Geleneksel Veronika Arman Bale Resitali için yine gideceğim.

Hani annemin bale okulu var ya...

Öğrencileri bütün bir sene bu resital için hazırlanıyor ya...

Birinci dereceden yakınlar gitmeyince dövüyorlar ya...

Adana Valisi İ. Kemal Önal da gelmeye söz verdi, o tabii birinci dereceden yakın değil, katılamazsa dayak yeme ihtimali yok, ama Kemal Bey lütfen gelin, vallahi annemin öğrencileri şahane bir gösteri hazırladı, protokol gelmiyor diye çok üzülüyorlar, kendilerini ciddiye alınmamış hissediyorlar. Oysa Adana için çok faydalı ve iyi şeyler yapıyorlar....

HAMİŞ: Ama izninizle iki Adana arasında bir Prag yapacağım. Yani bu hafta röportaj yok. 19 Mayıs münasebetiyle tatil var, aşk var, romantizm var...
Yazarın Tüm Yazıları