AB RAPORU (1): Hükümetten AB raporuna kontrollü tepki

AVRUPA Birliği’nin bu yılki ilerleme raporu ile geçen yıl açıkladığı rapora Ankara’dan verilen resmi tepkiler arasında önemli bir fark var.

Haberin Devamı

Hatırlanacaktır, geçen yılki rapora gösterilen olumsuz tepkiler, TBMM Anayasa Komisyonun AK Partili Başkanı Prof. Burhan Kuzu’nun bir TV programında raporu alıp yere fırlatmasıyla nahoş bir görüntüye de bürünmüştü.

Ancak bu yıl pek çok olumlu saptamanın yer almasına karşılık, metinde getirilen eleştirilerin bir bölümü hükümet açısından yine de yenir yutulur cinsten değil. Örneğin, Gezi Parkı direnişi, basın özgürlüğü, hükümetin yönetme tarzı gibi başlıklarda bir hayli sert değerlendirmeler yer alıyor AB raporunda. Buna rağmen AK Parti hükümetinin geçen yıla kıyasla çok daha dengeli, kontrollü bir tepki vermesi dikkat çekiyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dünkü grup konuşması AB’yi hedef alan sert dokundurmalar taşımasına karşılık, yine de bu kontrollü çizginin çok dışında değil. Evet Başbakan, Suriye ve Mısır konu olduğunda her zaman yaptığı gibi AB’ye iğneyi batırmaktan kendisini alıkoyamıyor. Ancak iş ilerleme raporunun içeriğinin değerlendirmesine geldiğinde, Erdoğan’ın özenle seçilmiş ifadeler kullandığı hemen fark ediliyor.
Örneğin, “raporda yer alan tespit ve eleştirileri büyük bir samimiyetle rapor ettiklerini” kaydediyor Başbakan. Ardından “Eksik ve yanlış bilgilendirme neticesinde doğru olmayan değerlendirmeler içerse de”, raporun “hükümetin reform kararlılığını teyit ettiğini” söylüyor.
Başbakan, açıklamasının sonunda “AB müktesebatına uyum” konusunda “kararlılığını” vurguluyor.
Aslında hükümet cephesinde son bir hafta içinde yapılan bütün açıklamalar incelendiğinde, bu çizginin ağır bastığını görüyoruz. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’den AB Bakanı Egemen Bağış’a kadar bütün kabine üyelerinin açıklamalarında AB karşısındaki bu dikkatli dili bulmak mümkün. Örneğin Davutoğlu, çekincelerini kayda geçirmekle birlikte, raporu “trene ivme katması bağlamında olumlu bulduğunu” açıklıyor.
Bu bakışı tamamlayan bir başka nokta, aynı havanın hükümete yakın gazetelere de önemli ölçüde yansımış olmasıdır.

* * *

Haberin Devamı

Kuşkusuz, raporun içeriği hükümete olumlu yaklaşması açısından bir dizi malzeme sunuyor. Bu bağlamda üç önemli vurgulama bu yılki raporun genel tonunu etkiliyor. Bunların başında, hükümetin geçen yıl çıkardığı üçüncü ve geçen nisan ayında çıkardığı dördüncü yargı paketleri geliyor. Bu düzenlemeler raporun bilançosundaki “artı” hanesini kuvvetlendiriyor.
İkinci olarak, hükümetin Kürt sorununun çözümünde Abdullah Öcalan ile başlattığı barış sürecinin bilançodaki aktifler hanesine büyük bir kredi açtığını söylemek gerekiyor.
Ve nihayet hükümetin rapora tam nokta konulduğu sırada bir son dakika hamlesiyle açıkladığı yeni demokratikleşme paketinin de metnin içinde olumlu bir hava estirdiği söylenebilir.
Gelgelelim bütün bu olumlu değerlendirmelere karşılık, bilançonun eksiler hanesi geçen yılkinden daha az kalabalık değil. Özellikle hükümetin Taksim Gezi parkı direnişini aşırı güç kullanarak bastırması ve yaşanan biber gazı sorununun rapora kuvvetli bir damga vurduğunu söylemek mümkün.
Ancak hükümet, raporu değerlendirirken bardağın kendisi açısından dolu tarafını görme eğiliminde; projektörlerini daha çok bu tarafın üstüne tutuyor.

* * *

Peki bu tutum değişikliğinin gerisinde ne yatıyor?
Gezi Parkı direnişiyle birlikte Batı dünyasının bakışında AK Parti hükümeti hakkında yerleşen olumsuz imajı onarma çabasının, resmi tepkiye verilen ayarda önemli bir rol oynadığını varsayabiliriz. Uğradığı erozyonun farkında olan hükümet, bu algıyı değiştirme çabası içinde AB ile ilişkilerin daha fazla hasar almasını önlemeye çalışıyor, bu ilişkileri yeniden ısıtma stratejisine yöneliyor.
Ama muhtemelen başka faktörler de söz konusu. Yakın coğrafyasında neredeyse herkesle kavgalı ya da hasım hale gelen, Suriye’deki içsavaşın bütün serpintilerini artık üzerinde hisseden AK Parti hükümeti, bütün cephelerde savaşmak yerine menzil küçültme arayışına giriyor. Alınan tutum, bu çerçevede hiç olmazsa Avrupa cephesindeki ilişkileri kısmen sakin sularda yüzdürme çabasının bir yansıması olarak görülebilir.
Karşılığında Avrupa Birliği de müzakere sürecini nereye götüreceği konusunda bir iç mutabakattan yoksun olmakla birlikte, Türkiye ile bir kopmayı da göze almak istemiyor. Sonuçta AB cephesinden üç yıllık bir aradan sonra ilk kez yeni bir faslın müzakereye açılacağı yolunda dün yapılan açıklama, ilişkilerde yeni bir ivmenin ortaya çıkmakta olduğunu gösteriyor.

Yazarın Tüm Yazıları