ELİNDE uzun bir bakır çubuk var. Ucu kıvrılmış, çengel gibi. Ayağındaki lastik ayakkabılar, artık ayakkabılıktan çıkmış. Hırpani basma etek, üstünde ince ve bol ceket gibi bir şey. Onun altından sarkan pörsümüş bir kazak.
Yanındaki dokuz-on yaşlarındaki çocuk üzerinde bir mintan. Sırtından düşmek üzere olan monta, mont demeye şahit ister. Kot pantolon, o da son demlerini yaşıyor. Eski, lastik ayakkabılar.
Kadınla çocuk sokağın köşesindeki büyük çöp bidonu önünde duruyor. Kadın elindeki bakır çubuğu çöplere daldırıyor. Ucu kıvrık çubuk, çöplerin içinden naylon bir torbayı çekip çıkartıyor. Sonra bir torba daha, bir torba daha.
Hepsi çöpe gitmiş olan yiyecekler, yemek artıkları, domates parçaları, ekmek kırıntıları, yemek adına hangi artık varsa.
"Abi, eskiden böyle değildi. Dört, beş aydır böyle. Çöp tenekelerinden yemek artığı toplayanlar arttı."
Daha da ürkütücü sözler:
"Yemek artıklarının toplandığını bilenler, atılacak meyve ve sebzeleri ayrı bir torbaya koyuyor, çöp tenekesinin yanındaki ağaçlara asıyor, diğerleri de, gelip oradan alıyor."
Sefalet filmlerine taş çıkartan sahneler.
Varoşlar, son beş - on yılda ezberlediğiniz varoşlar değil. Gözü kapalı, "bunlar AKP’nin oy deposu" dediğiniz yerler değil artık.
O varoşlar ekonomik krizin en çok vurduğu yerler. İşsizliğin en çok yaygın olduğu, işsizliğin açlığa uzandığı, işsizliğin çeşitli suçlara yataklık ettiği yerler.
O varoşlarda ekonomik krizi elle tutulur biçimde görmek mümkün.
Ablaları ya da anneleri çöp tenekelerini karıştırırken, çocuklar artık saklambaç oynamıyor, çember çevirmiyor, çünkü çemberleri yok. Misket oynamıyor, çünkü misketleri yok. Ellerinde naylon torbayla, yemek artıkları topluyor.
ÇORABIM YOK
Gaziosmanpaşa’da geniş cadde
Bir pidecinin önünden geçiyorum. Arkamda bir çocuk annesinin eteğinden çekiyor:
"Karnım acıktı bana pide al."
Annesi susturmaya çalışıyor:
"Ne pidesi be, baksana ayağımda çorap yok, ayağım üşüyor, sen pide istiyorsun, sana pide alacak para yok."