10 Aralık boşluğu iyi yakaladı

- MİLLİ Güvenlik Kurulu kalksın, yerine Ulusal Savunma Danışma Kurulu gelsin. Danışma niteliğinde, ulusal savunma ile sınırlanmış bir görevle.

-Bakanlar Kurulu cinsiyetler arası eşit temsil ilkesiyle oluşsun. Yani, hükümette kadın, erkek bakan sayısı eşit olsun.

- Millet Meclisi ile birlikte, ikinci meclis olarak Senato kurulsun.

- Siyasal partilerin gurup kurması için, yirmi yerine on milletvekili yeterli olsun.

- Cumhurbaşkanı, halk tarafından değil, her iki meclisin birleşik toplantısında seçilsin.

- Milletvekili dokunulmazlığı kürsü dokunulmazlığı ile sınırlı kalsın, suç işlediği zaman, milletvekili de yargılansın.

- Üniter devlet yapısı içinde kalarak, Türkiye 20-25 bölge yönetimine ayrılarak, yerinden yönetim birimleri oluşturulsun. Fransa ve İtalya’daki gibi, büyük kentlerde nüfus yoğunluğunun önüne geçen, kamu hizmetlerinde verimliliği artıran, merkezden yönetimin güçlüklerini azaltan model olarak.

- Kimliklere dayalı kırılmaları aşmak için, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı tanımı, kapsayıcı ve farklılıklara olanak tanıyıcı biçimde düzenlensin.

- Yüksek yargıda sivil-asker ayrımına yer vermeyen yapılanma olsun.

- Yargıçlar idari yönden Adalet Bakanlığına bağlı olmasın.

- İktidarın yargı üzerinde vesayetine neden olan kurallar kaldırılsın.

-A yrıca temel hak ve özgürlükler, eşitlik, çalışma ve eğitim gibi sosyal haklar, insan hakkı olarak çevre güvence altına alınsın.

DOYURUCU BİLGİLER

Geçen cumartesi günü 10 Aralık Hareketinin düzenlediği toplantıya katılıyorum. 10 Aralık Hareketi, solda yeni yapılanma atılımı.

10 Aralık Hareketi "Neden Yeni Bir Anayasa, Nasıl Bir Yeni Anayasa" başlığı ile bir model hazırlıyor. Toplantı 10 Aralık Hareketinin tasarladığı bu anayasa modeli üzerine.

Modeli iki değerli hukukçu anlatıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki eski yargıç Rıza Türmen ile Prof. Dr. İbrahim Kabaoğlu.

Türmen ve Kabaoğlu anayasaların hazırlanması, zamanlaması, nitelikleri, modern dünyada içermesi gereken ilkeleriyle ilgili doyurucu bilgiler aktarıyor.

AKP’nin de değiştirmek istediği 1982 Anayasası bireyi değil, bireye karşı devleti koruyor, otoriter bir anayasa.

Oysa, Türmen’in tanımıyla:

"Demokrasi çatışan çıkarların uzlaştırılmasıdır. Bunlar azınlığın da çıkarı olabilir, çoğunluğun da. Anayasa bu uzlaşmayı sağlayan belgedir."

SİVİL-ASKER İLİŞKİSİ


Prof. Kabaoğlu sivil-asker ve sivil-sivil ilişkisini güzel anlatıyor:

"Sivil askere hakim oldu, ama sivil-sivil ilişkisi gözden kaçıyor. Sivil, yargıya hakim olmaya çalışıyor, sivil, otoriter olmak istiyor".

Bu ilişkileri yeniden düzenleyecek yeni bir anayasaya ihtiyaç var.

Türkiye’de üç kırılma alanı var. Kimlik, merkez-çevre ilişkisi, laiklik. Bunların da, yeni bir anayasa ile yeniden tanımlanması ve çağdaş kurallara bağlanması gerek. Anayasa toplumun, hatta pek çok yasanın gerisinde.

Yeni bir anayasayı herkes istiyor, ama 82 otoriter anayasası bir türlü değişmiyor.

Bizde 1921 Anayasası kurucu anayasa. 1924 Cumhuriyetin ilk anayasası, 1961 ve 1982 anayasaları ise, askeri yönetim altında hazırlanıyor.

Şimdi olağan dönemde yeni bir anayasa şart. Hayat bunu zorluyor, ancak iktidar, siyasal partiler, sivil toplum kuruluşları arasında bu yönde ne bir diyalog var, ne bir hazırlık. Sadece, şimdi unutulan ve AKP’nin dayatmak istediği bir taslak var.

10 Aralık Hareketi bu boşluğu iyi yakalıyor. Toplumda tüm kurumları harekete geçmeye çağırıyor.

Deniz Feneri’nde coğrafya zor

BİRKAÇ yıl önce. Yani iktidarda yine AKP var.

Çevre ve doğa ile ilgili alanlarda faaliyet gösteren dernekler mercek altına alınıyor. Bu dernekler nerede, nasıl çalışıyor, yurt dışından para alıyor mu, toplanan paraları nereye harcıyor, çevre ve doğa faaliyeti derken, başka işlere el atıyor mu, yurt dışından adam getiriyor mu, bunları nerede kullanıyor gibi zincirleme sorular var.

İçişleri Bakanlığı bunları inceliyor. Aynı anda altı, yedi müfettiş konuya el atıyor.

Üç ay içinde bu alanda faaliyet gösteren bütün derneklerin coğrafyası ortaya çıkıyor. Paralar, pullar, ilişkiler, akla gelen ne varsa.

Kural dışı, yasa dışı işlem varsa, o derneğe ceza kesiliyor.

Şimdi muhalefetin pek çok soru önergesi var, Deniz Feneri’nden Türkiye’ye ne kadar para geliyor, kimlere, hangi nedenle, ne kadar dağıtılıyor gibi sorular.

Yaklaşık yedi, sekiz aydır bu sorulara bir türlü yanıt gelmiyor. Yanıt gelmediği gibi, bazen de birbiriyle çelişen açıklamalar yapılıyor.

Çevre ve doğada vaziyete hakimiyet tamam, Deniz Feneri denilince, iş nazik. Ne de olsa o Deniz Feneri. Coğrafyası zor.
Yazarın Tüm Yazıları