Zifiri karanlıkta yemek yeme modası

Restorana girdiniz, vestiyere paltonuzu bıraktınız. Yemeğinizi yemek üzere içeri gireceksiniz. Ama bir rehbere ihtiyacınız olacak.

Çünkü restoran zifiri karanlık! Rehbere tutunarak ilerleyeceksiniz ki, masayı bulasınız.

Peki masaya oturduktan sonra ışıklar açılacak mı? Hayır, açılmayacak.

Bu sürpriz bir doğumgünü partisi filan değil, basbayağı karanlıkta oturup yemek yenecek işte!

Üstelik servisinizi de görme özürlü garsonlar yapacak.

Nitekim olayın amacı bu, tamamen tatma duyusuna kilitlenmek.

Yemeğin görünümüne, mekan dekorasyonuna ya da karşı masadaki sarışın kadına bakmayı bırakıp dikkati yemeğin lezzetine vermek.

Absürd mü? İlk başta evet. Ama neden olmasın ki?

Peki zor mu? Kolay değil tabii... Düşünsenize, önünüze gelen yemeğin ne olduğunu bilmiyorsunuz. Tadına bakarak, "Bu balık galiba" diyorsunuz. Hatta bir süre sonra çatal-bıçakla uğraşmayı bırakıp elinizle yemeye başlıyorsunuz.

Böyle yapanlar çoğunluktaymış, utanmanıza gerek yok yani.

Sonuç olarak kimse bu zorluğa aldırmıyor olacak ki, şu an dünyada yeni trend bu.

Kısaca dining in the dark diyorlar, yani karanlıkta yemek.

İlk kez Paris ve Zürih’te denenen bu konsept öyle tuttu ki; Berlin, Londra ve Los Angeles’a da sıçradı.

Bu trend’den mahrum kalmayız diye düşünüyordum ki, hafta sonu Sedef Baran çıtlattı. Belek’teki Adam&Eve’de böyle bir restoran açmak istemişler.

Hatta Londra’ya gidip olayın nasıl olduğunu bizzat yerinde incelemişler.

Ama sonra vazgeçilmiş projeden. Bana değişik geldi. Keşke yapsa birileri...

Hem biz alışığız karanlığa, malum şu sıralar zırt pırt elektrik gidiyor şehirde.

Konsepte hızla uyum sağlarız yani. Haksız mıyım?

ŞEHİR ATLASI

l DEVEKUŞU ETİ NASIL OLA Kİ?

Yeni haberdar oldum. Kendiliğinden amatör gurme grupları oluşmuş şehirde. Ne yapıyor bunlar? Her hafta bir ya da iki kez iş çıkışı buluşup yeni bir restoran keşfediyorlar.

Bu amatör gurmeler çoktan keşfetmiştir belki, ama yine de önereceğim.

Asmalımescit’in en eski restoranlarından biri olan Lokal’in (artık Local diye yazılıyor) Tayland yemekleri, tam da böylesi farklı lezzet tiryakisine yönelik.

Taylandlı bir ana-kız yapıyor yemekleri. Takdir edersiniz ki, isimlerini unuttum. Neyse, mühim değil. Ben en son gittiğimde gaza gelip (getirilip) devekuşu eti yemiştim. Elmalı, kırmızı lahanalı garnitürüyle beraber geldi devekuşu eti. Valla gayet iyiydi. Tavukla bonfile arası bir tadı vardı. Tayland mutfağı demişken, Mövenpick Oteli’nde cumartesiye kadar Tayland yemekleri festivali var. Oraya da uğranıp bir ara, istiridye soslu dana eti yenebilir.

l VARLA YOK ARASI: FENER BALIĞI

Amatör gurmelere bir adres de İş Kuleleri girişindeki Itsumi adlı Japon restoranı. Suşinin yanı sıra burada asıl tadılması gereken şey, fener balığı.

Hani varla yok arası bir eti var fener balığının. Bembeyaz ve şeffaf. Gayet uçucu bir görüntüye ve tada sahip.

Yeni Berna Laçin: Nükhet Duru

Ne fena bir şey Nükhet Duru’nun yaptığı. Hani şu Neco’dan ilham alarak yazdığı "Hovarda moruksun, aklın fingir fişte" diye saçma sapan devam eden şarkı sözünden bahsediyorum.

Ne yani, insan 60’ında aşık olup eşini terk etti diye moruk ve kart horoz diye anılması mı lazım?

Doğrusu çok şaşırdım bu berbat şarkıya. Nükhet Duru arkadaşı Oya Özyılmazel’in arkasında durayım derken, Berna Laçin’in durumuna düştü.

Hatırlarsınız Kudret Sabancı-Sanem Çelik hadisesinde, Sabancı’nın eşi Esra Akkaya’dan çok Laçin konuşmuştu kameralara....
Yazarın Tüm Yazıları