Zehirli öpücük

CAN Dündar’ın NTV’deki programında MİT eski İstanbul bölge Müdürü Nuri Gündeş’i dinlerken 70’lerden bu yana, hukuk devleti adına sorulması gereken hiçbir sorunun sorulmamış olmasının bu ülkeye neye mal olduğunu, yol açtığı tahribatı daha iyi anladım.

Aslında, kalıplarla konuşmayı bir kenara bırakalım, derin devlet, sığ ilişki filan gibi tanımlamalara baş vurmadan bir nokta üzerinde anlaşalım.

Biz gerçek bir hukuk devleti istiyor muyuz?

Bunu taviz verilmez bir milli çıkar olarak görüyor muyuz?

Eğer görüyorsak, o akşam emekli bir MİT yetkilisinin gözlerimizin içine bakarak anlattıklarını kabul edemeyiz.

Gündeş, bir suçluya selam sarkıtıp mesaj iletmekle kalmıyor, hepimizi hoplatması gereken çok önemli başka açıklamalar da yapıyor.

Abdullah Çatlı ile ilgili bir soruya yanıt verirken, bir yandan yasa dışı her işe karşı olduğunu söylüyor öte yandan, "Ama, eğer yangına bir kişi de dört kova alıp su dökmüşse fena mı?" diyor.

İşte tüm mesele bu zihniyette düğümleniyor.

Çünkü o kovaları kapıp ateşi söndürme hakkına sahip oldukları duygusuna kapılanlar, her yerde kendilerine göre yangınlar görmeye başlıyorlar.

Daha da ileri gidiyor, yangın yoksa çıkartıyorlar.

Zaten emekli MİT yetkilisi de, bu insanların zamanla devletten aldıkları gücü kendi emelleri için kullandıklarını, mafyaya dönüştüklerini söylüyor.

* * *

DERİN
devlet tanımlamasını sevmiyorum.

Çünkü çeteleşmenin devleti derinleştirmediğini, tam tersine sığlaştırdığını, adalet ve güvenlik gibi en kritik organlarını siyasallaştırarak, bölerek etkisizleştirdiğini 1970’lerden bu yana gördük, görüyoruz.

Hukuku küçümseyen devlet mekanizmasının derinleşmek bir yana, ne kadar sığ bir hale geldiğini, Mehmet Ali Ağca’dan Ogün Samast’lara kadar uzanan örneklerle dolu bir yakın tarih apaçık ortaya koymuyor mu?

Bugün gerçek yurtsever refleks, ya da ulusal çıkar, bu ülkeyi sokakta bulduklarını sanan "devleti için ölen ve öldüren ayrıcalıklılar" mitinin derhal mahkum edilmesini istemelidir.

Bu efsanenin yerine demokratik şeffaf hukuk devleti zihniyetini yerleştirmek zorundayız.

Yoksa, herhangi bir yerde, her hangi bir amaçla bir kişinin "vatan elden gidiyor" diye bağırması, birkaç kuruş, birkaç parlak söz, önceden belirlenen hedeflere yönlendirecek tetikçiler bulmaya hálá yeter.

* * *

1960’
dan bu yana, 70’lerde ve 80’lerde ne demokrasi, ne hukuk, ne insan hakları ihlallerinin hesabı soruldu.

Hesap sorma kültürü gelişmeyince, hesap verme sorumluluğu da gelişmiyor.

Bir de bakıyorsunuz, yirmi yıl, otuz hatta kırk yıl sonra emekli bir devlet memuru, mafyayı yanaklarından öperken karşınıza çıkıveriyor.
Yazarın Tüm Yazıları