Paylaş
Doğrusu bu yalnız bizim kanaatimiz de değil. Diğer meslektaşlarımızın da görüşü aynı: Adına ister yorgunluk, ister bitkinlik, güçsüzlük ya da enerjisizlik hali deyin ama bu sorun her gün biraz daha önem kazanıyor.
Üstelik eskiden yorgunluk denince el-kol gücüyle en azından düşünce yoğunluğuyla yaşamını sürdüren kişilerde “aşırı çalışma” ya da “yaşlılık-ihtiyarlık hali” akla gelirdi. ?imdi yalnız çalışanlar, bileğini veya aklını aşırı kullananlar ya da yaşlılar değil, neredeyse yan gelip yatanlar ve gençler, çocuklar bile yorgun. Peki, bu durumun nedeni ne?
Neden daha çabuk yorulmaya, daha sık ve çok yorgunluk hissetmeye başladık? İşte bu soruların yanıtları...
Yorgunluğun ortak bir tarifi yok ama ben pratik olarak üç tip yorgunluğun varlığına inanıyorum: Bedensel, psikolojik ve motivasyonel yorgunluk. Bedensel yorgunluk -ki buna fiziksel yorgunluk da diyebilirsiniz- ağır bir çabayı, aşırı çalışmayı gereğinden fazla ya da alışılmadık düzeyde bedensel aktiviteyi -örneğin bir sportif aktiviteyi- izleyerek ortaya çıkan yorgunluk halidir. Burada yorulan daha ziyade kaslardır. Yorgunluk düzeyi kondisyonunuzla ilgili bir durumdur. Bu tür yorgunluklar genellikle dinlenmekle, yani bedensel istirahatla tamamen iyileşir.
BEDENSEL YORGUNLUK NEDENLERİ
Bedensel -fiziksel yorgunluk fizyolojik şartlar dışında hastalıklar nedeniyle de ortaya çıkabilir. Mikrobik hastalıklar, tümörler, kanserler, kansızlık gibi problemler ve daha pek çok şey fiziksel yorgunluğa yol açabilir.
Bunun anlamı şudur: Eğer bedensel yorgunluğunuz fiziksel aktivitenizle ilgili değilse bedeninizi içten içe hastalandıran farkına varmadığınız önemli bir sağlık sorununun ilk işareti olabilir.
Yani yorgunluk deyip geçmemek lazım, özellikle ilerleyici tekrarlayıcı ve kalıcı bir karakter kazanmışsa yorgunluk kansızlıktan kansere, karaciğer/böbrek/kalp yetmezliğinden tiroid/hipofiz hastalığına kadar pek çok sorunun işaret fişeği
olabiliyor.
PSİKOLOJİK SORUNLAR ARTIYOR
Psikolojik yorgunluk daha çok ruhsal sorunların ortaya çıkardığı bir yorgunluk tipi olarak düşünülüyor. Son yıllarda neredeyse salgın bir hastalık ya da moda bir şikâyet haline gelen yorgunluk sorununun arkasında çoğu zaman psikolojik problemler var.
Özellikle tekrarlayan ve uzun süren stresin en etkili yorgunluk nedeni olduğu biliniyor.
Ayrıca yine son yıllarda yaygınlaşan depresyon da önemli bir neden olarak gösteriliyor.
Psikolojik yorgunluğun mutlaka ciddi bir ruhsal hastalıktan kaynaklanması da gerekmiyor. Bunalmak, endişelenmek, korkmak, sıkılmak, belirsizlik içine düşmek, güvensizlik duymak, genel bir mutsuzluk hali, kontrolsüz öfke, kızgınlık, nefret, hatta kıskançlık, ekonomik ve mali sorunlar, uyku problemleri, uzun süre televizyon, bilgisayar karşısında kalmak, yoğun gürültü, aşırı ışık gibi nedenler bile psikolojik yorgunluğa sebep olabiliyor.
MOTİVASYON KAYBI
ÖNEM KAZANIYOR
Motivasyonel yorgunluğa gelince... Bedeni bir otomobil, ruhu otomobili harekete geçiren yakıt -benzin veya dizel!- olarak düşünürseniz motivasyon bu otomobili çalıştıran kontak anahtarıdır. Eğer kontağı çevirmezseniz otomobil yerinden bile kımıldamaz. Kımıldasa da birkaç metre gider yeniden durur.
Motivasyonel yorgunlukta sorun ne otomobilde -bedende- ne yakıt eksikliğinde -ruhsal enerji-dir. Sorun kontak anahtarını çevirecek gücü bulamamakta, daha da doğrusu anahtarı kaybetmekle ilgilidir.
Ne yapmalı
Benim gözlemim özellikle büyük şehirlerde yoğun bir çalışma temposunu inatla sürdürenlerde halsizlik-bitkinlik sorununun arkasında çoğu zaman ruhsal yorgunluğun yattığı yönündedir. Özellikle politikacılar, borsacılar, bankacılar, gazeteciler, bürokratlar, işadamları, tacirler arasında ruhsal kökenli yorgunluk probleminin inanılmaz bir hızla yaygınlaştığı düşüncesindeyim.
Motivasyonel yorgunluk ise daha çok orta yaşlı hanımlar ve yaşlı erkeklerde görülen bir durum. Bu tür yorgunlukta ya geri planda gözden kaçmış bir depresyon söz konusu oluyor ya da şu veya bu nedenle kaybedilmiş yaşam enerjisi motivasyon eksikliğine sebep oluyor. Tahmin edeceğiniz gibi bu sorunun çözümü ilaçtan çok nedeni anlayıp düzeltmeye ve her şeyden önce ruhu onarmaya bağlı kalıyor.
Ruhu onarmanın ne anlama geldiğini ve nasıl başarılacağını daha sonraki yazılarımızda anlatacağım!
Menopoza girerken baş ağrıları artabilir
Menopoz öncesi yıllarda birçok kadında mevcut baş ağrılarında artış olduğu görülmektedir. Bu dönemde iniş-çıkış yapan hormon seviyeleri özellikle migren tarzı baş ağrılarında artışa sebep olabilir.
Birçok kadında, adetlerin kesilmesiyle baş ağrılarının azaldığı gözlenmektedir ancak gerilim türü baş ağrıları daha da artabilir.
Menopozda kullanılan hormon tedavileri de bazen baş ağrısında artışa, bazen de azalmaya yol açabilir. Eğer menopozda östrojen hormonu kullanılacaksa, bunun ciltten emilen flaster formlarında olması önerilir, çünkü bu tarz bant veya flasterler yavaş ama sabit bir şekilde östrojen desteği sağlarlar ve bu nedenle baş ağrılarında artış yapmaları pek beklenmez.
Karında sıvı toplanması (Assit)
Assit, karın duvarı ve karnın içindeki organlar arasında, periton boşluğu adı verilen aralıktaki fazla sıvının ismidir. Siroz, karaciğere kan götüren portal damarlarda kanın pıhtılaşması, kolon ve over kanserleri, ileri kalp yetmezliği, nefrotik sendroma yol açan böbrek hastalıkları, pankreas kanseri, protein kaybına yol açan barsak hastalıkları ve beslenme bozuklukları gibi çok geniş bir hastalık yelpazesinde assit görülebilir.
Diyalize giren böbrek hastalarında da assit gelişebilir. Assitin pek çok sebebi olmasına rağmen en sık karaciğer dolaşımını sağlayan portal damarlardaki basıncın artması ve albumin düzeyinin düşmesi sonucunda ortaya çıkar.
Obezitenin çok yaygın olduğu günümüzde assit gözden kaçabilir. Ancak genellikle karın şişliğinin başlamasından sonraki birkaç hafta içinde genellikle hastalar hekime başvururlar.
Sıvı toplanması hızlı oluyorsa hastalar genellikle karında şişlik, ağırlık ve bazen nefes darlığından yakınırlar. Karın şişliği ile başvuran bir kişide assitin neye bağlı olarak geliştiğini anlamak için öncelikle böbrek fonksiyon testleri, idrar tahlilleri yapılmalı, ardından karında toplanan sıvının özelliklerini etraflıca inceleyebilmek için sıvıdan örnek alınmalıdır.
Sıvının biyokimyasal ve hücresel incelemeleri sonucunda assitin kaynağı hakkında fikir sahibi olunabilir. Altta yatan neden anlaşıldıktan sonra, tedavi amacı komplikasyonların engellenmesi ve yakınmaların azaltılmasıdır. Hedef tuz ve su kısıtlaması, idrar söktürücüler veya boşaltma ile günlük en fazla 1 kg olmak üzere kilo kaybı sağlamaktır.
Paylaş