Yoksa hâlâ bu yazki ‘Mavi Yolculuk’ için bir hamle yapmadınız mı?

Saffet Emre Tonguç röportajında, benim için önemli iki soru vardı. Ama ne yazık ki pazar günkü röportaja sığmadı. Kendime saklamaya da kıyamadım. Önümüz yaz, belki de 1345 şehre gitmiş ve 800’ünde rehberlik yapmış bir “tarih uzmanı”na kulak vermek istersiniz diye bugün yayınlıyorum. Hani aklınızın bir köşesinde olsun diye...

Haberin Devamı

Türkiye içinde mutlaka gitmemiz gereken üç yer? Rüya üç yer. Ve nerede kalınacak?
- Uçhisar’daki Argos Hotel. Özellikle de havuzlu süit. Gerçekten rüya! Sonra mavi yolculuk. Kamarada değil uyku tulumunda yıldızların altında yatmak kaydıyla! Rota, tercihen Göcek’ten Antalya’ya olacak. Ve Midyat’ta, 1000 yaşını devirmiş bir konakta yer alan Shmayaa Hotel. Sahibi Bedri Sincar kandırılıp Anıtlı’daki 1900 yıllık Meryem Ana Kilisesi ve Yezidi köyleri gezilecek. Yine Midyat’ta Kasr-ı Nehroz konağı, o da muhteşem bir otel.
Peki önümüz yaz, unutulmayacak üç tatil programı?
- 1- Como Gölü’nden St. Moritz’e gidip, dönüşte Bellagio’daki Villa Serbelloni’de konaklamak. 2- Dalmaçya kıyıları. 3- Amsterdam’dan Basel’e kadar gemiyle Ren Nehri turu. 
Gemi basar gibi geliyor. Hiç adam gibi gemi yolculuğu yapmadım. Ama binlerce insanla in-çık, korkutuyor beni...
- Alakası yok. Gemi yolculuğunun en güzel yanı, sadece bir defa valizini boşaltman. Bir odaya yerleşiyorsun ve bir daha valiz toplamak zorunda kalmadan birçok şehir önünden geçiyor. Üstelik gemiler hiç de sanıldığı gibi sıkıcı değil. Eğlence ve aktivitelerde sınır tanımıyorlar. Dene derim...

Haberin Devamı

İstanbul, dünyanın en büyük açık otoparkı haline mi gelecek?

Her gün, pek çok insanı İstanbul’da gezdiriyorsun. Bizden farklı gözlemlerin olabilir. İyiye mi gidiyor İstanbul, kötüye mi?
- Artıları da var eksileri de. Ama trafik, hepimizin bildiği gibi felaket! Robert Redford’la Kapalıçarşı’ya gittik, dönüşte çakıldık kaldık, trafik kilit. Otele, iki saatte dönseydik, İstanbul dünyanın en muhteşem şehri de olsa, iyi hatıraları olamayacaktı. Anında deniz taksiyi aradım. Sahile indik, onu deniz taksiye attım, on dakikada oteldeydik. Kesinlikle trafiğe bir çözüm bulmamız lazım. Bir gün İstanbul, “dünyanın büyük açık otoparkı”na dönüşecek diye endişeleniyorum. Korkum şu: Gün gelecek trafik öyle sıkışacak ki, millet kontağı kapatıp arabasını bırakıp gidecek.

Hemşo Ayşe!

Buram buram erotizm kokan yazılarını zevkle okuyorum. Yazılarının hepsi erotizmle ilgili olmasa da, senin o düzgün fiziğin, kimyan, sıcaklığın, samimiyetin çok hoş. Hem gözümüze hem de beynimize giriyorsun. Yanlış anlama! Evliyim, torun-tosun sahibiyim! Ama eşim ve ben yazılarının hastasıyız. Herhangi bir yazını kaçırdığımda eşim, “Ayşe’yi bugün okumadın mı?” diye takılır. Araba seyahatlerimizde ben arabamı kullanırken, eşim Gülşen Hanım, senin yazılarını yüksek sesle okur, ben de hayal dünyama dalarım. Adanalı olmak hakikaten ayrıcalıktır. Akdeniz’in sıcakkanlı insanlarıyız, çok konuşur, muhabbete bayılırız. Elimiz açık, yüreğimiz engindir. Yemeyi, yedirmeyi severik! Edebiyatımız kuvvetlidir. Şarkıcılarımız, artistlerimiz, edebiyatçılarımız, teknik direktörümüz Türkiyemizin gururlarıdır.
Hırslı ve inatçıyızdır. Süs biberinin acısı, limonun ekşisi, portakal çiçeğinin kokusu, yüz ifadelerimizde okunur. Karnavalı da o kadar güzel tanımlamışsın ki sanki oradayım. Kalemine sağlık. Seni seviyoruz.
(C. ORAN)
- Ben de sizleri seviyorum. Dilim döndüğünce insanı anlatmaya da, erotizme de devam... Ne de olsa hayatta keyif veren şeylerden biri. Torun torba sahibi birinden, “Edep yahu!” yerine, “Zevkle okuyorum” diye bir tepki almak ne güzel. Tamamdır, mesaj alınmıştır. Araba kullanırken dikkat ama...

Haberin Devamı

Ben aradan çekiliyorum

Cumartesi günkü Sertab Erener röportajından sonra, kadınlar kök hücre üzerine bitmez tükenmez sorular sormaya başladılar. Arkadaşlar! Ben bildiklerimi yazdım. Gerisini bir zahmet bana sormayın, sertab.com/guzellik adresinde merak ettiklerinizin yanıtını bulabilirmişsiniz, Sertab öyle dedi, ben aradan çekiliyorum. Byeee.

Bir sırrı paylaşıyorum sizinle pişman etmeyin

ÖLDÜRÜCÜ bir lokanta adı vereceğim size: Meze by Lemon Tree.
Adı sizde saklı kalsın ama...
En fazla ağızdan ağza yayın.
Daha fazlasını yapmayın,
söz mü?
Bir sırrı paylaşıyorum, beni pişman etmeyin ve lütfen teker teker gidin, bize de yer kalsın!
Beni Saffet Emre götürdü.
Bu iki isimden daha iyi referans mı olur?
Tam Pera Palas’ın karşısı.
Mini minnacık bir yer.
Kare.
Süs yok, püs yok.
Önü sıfır cam, caddeye bakıyor.
Bir esnaf lokantası görünümünde.

Haberin Devamı

MUHTEŞEM MEZELER

Ama mis gibi, tertemiz beyaz masa örtüleri var.
Bir yemek yedim, aman Allah’ım, o nasıl mezelerdi öyle...
Saldırmaktan konuşmaya fırsat bulamıyorsun.
Bizden önce turistler keşfetmiş zaten.
Full içerisi, rezervasyon yaptırmadan gitmeyin, mümkün değil yer bulamazsınız.
Trip advisor’da orada yemek yiyen ve memnun kalan turistler yorumlar yazılmış ve lokanta patlamış, İstanbul’daki 1100 restoranın içinde birinci sıraya sıçramış.
Ondan sonra da gerisi gelmiş.
Sahipleri üç kişi...
Gençay Üçok (turizmci, aynı zamanda şef), Murat Hiçyılmaz (yazar, mimar), Hakan Denizer (rehber ve acenteci.)
Yemeklerin hepsi Gençay’ın elinden çıkıyor.
Gençay, aşçılık eğitimi alıyor, ama üniversitede filoloji de okuduğu için aynı zamanda rehberlik yapıyor, hâlâ yapıyor ama şu anda gastronomi turları yapıyor.
Üç kafadar, önce Bodrum Türkbükü’nde “Lemon Tree” diye bir butik otel açıyorlar.
Sonra İstanbul’a gelip bu lokantaya hayat veriyorlar.
Üçü de meyhane kültürünü biliyor ve seviyor.
Zaten sır da bu.
Her yerde, aynı salçalı pilakiyi ve ciddiyetsiz cacığı yemekten sıkıldıkları için, kendi kafalarına ve yemek zevklerine uyan bir yer açıyorlar.
Geleneksel Türk meze kodlarının çok da dışına çıkmadan, sıkıcı olmayan, eğlenceli, farklı şeyler sunuyorlar.
Bir biber dolması yedim, içinde Ezine peyniri, antepfıstığı ve avakado vardı. Bu kadar mı güzel olur? Sonra kısır yapıyorlar, nar ekşili, ama onu yaprak sarma gibi pazıya sarıp servis ediyorlar.

Haberin Devamı

PASTIRMALI SICAK HUMUS

Patlıcandan dolma yapıyorlar, ama salyangozla dolduruyorlar.
Bir kuru meyhane cacığı yedim, içine atlamak istedim. Belli ki basit şeylere bile acayip kafa yoruyorlar.
Pastırmalı sıcak humus da şahaneydi...
Közlenmiş patlıcanlı dilpeynirli fırında gül böreğinden hiç söz etmeyeyim isterseniz.
Fritözden çıkan tarzda yağlı böreklerden değil, ev özeniyle hazırlanmış.
Mutfaklarında catering malzemeleri kullanmıyorlar.
Ana yemek olarak kuzu ızgara küşleme ya da Fener yahniyi öneririm.
Ama bakın söylüyorum, akın akın gitmeyin, ben daha sevgilimi götüreceğim, yer bulamazsam küserim!..

HAMİŞ: Aydın Altınbüken (kuyumculuk yapan birinin ismi ancak bu kadar cuk oturur değil mi?) Adanalıların yakından tanıdığı renkli bir sima. Tüm Adanalılar adına, bana altın minik bir portakal çiçeği hediye etti. Çok anlamlıydı. Teşekkür ediyorum.
HAMİŞ 2: Magazinci.com, “İnternet medyası 2012 yılının en iyileri ödülleri”nde “yılın en iyi röportajı” ödülünü bana vermeyi uygun görmüş. Sağ olsunlar, var olsunlar. Ben röportajda olduğum için gidemedim. Yerime Fikret Ercan aldı. O da, “Basında Onur Ödülü” almış. Benim ödülümü alırken de, “Bu ödülü Ayşe adına onur duyarak alıyorum, o bunu fazlasıyla hak ediyor” demiş. Teşekkür ederim. Hem Magazinci.com’a hem de Fikret Bey’e...
HAMİŞ 3: Fazıl Say’ın başına gelenler hakkında yazmayan kalmadı. Birbirinden güzel yazılar çıktı. Benim ekleyebileceğim yeni herhangi bir şey yok. Gerçekten utanç verici bir durum. Burada amaç, Fazıl Say’ı cezalandırmak. Muhalif olduğu için cezalandırmak. Ve ortada olmayan bir suçla, hukuku kendi amaçlarına alet etmek. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’ten daha sağduyulu bir tepki beklerdim. Emek Sineması’nda da beni şaşırttı, şimdi de. “Yargının kararıdır söylenecek bir şey yok” yerine daha anlamlı sözler söyleseydi keşke. Ona daha çok yakışırdı...

Yazarın Tüm Yazıları