PaylaÅŸ
Sizden bir şeyi kibarca istemek yerine basbayağı dayatır kendini.
Oradadır işte, çekici, işveli, yumuşacık, baştan çıkaran haliyle.
Kısacası dayanılmazlığıyla, karşı koyulmaz davetkarlığıyla…
Gözleriniz siz istemeseniz de…
Bir anda kapılıverirsiniz.
Okşar, sever, sizi sarar sıcaklığıyla.
Onu körü körüne izlersiniz.
Kendinizi onun kollarına bırakırsınız, bir anda koyuverirsiniz.
Bedeniniz gitgide gevşer, biraz sonra belli belirsizce içi boşalır sanki.
Görünmez gibi olur, yok gibi.
Ruhunuz mutlulukla dolup taÅŸar.
Ve içten içe şaşırarak benliğinizi teslim edersiniz ona.
Kime?
Bir sevgiliye mi?
Yoksa bir efendiye mi?
Gizlenmesi gereken yasak bir iliÅŸki midir bu?
Yoksa haklı ve tatlı bir kaçamak mı?
Yoksa yoksa içine kendimizi de dahil ettiğimiz bir sanat mı?
Evet sanat…
Meğerse yıllardır sanat yapıyormuşuz da haberimiz yokmuş!
Nasıl mı?
Uykuyla!
Evet yanlış okumadınız, uyuyarak…
Malumunuz, çalışmak yerine uyumayı seven bir milletiz.
Bir de ülkemizi, yurdum insanını sanatı anlamamakla suçlarlar!
Sanatın alasını yapıyormuşuz meğerse yıllardır.
Hatta çocukluğumuzdan beri sanat yapıyormuşuz her birimiz.
E yıllardır uyumuyor muyuz ve de uyutulmuyor muyuz?
Çocukken bizi zorla uyuturlardı hatırlarsınız.
Hani o istemediğimiz halde ısrarla yatırıldığımız...
Büyüklerimizin bizi her akşam erkenden yatağa gönderdikleri...
Hele o öğleden sonra uykuları yok mu…
Bir de ‘güzellik uykusu’ diye kandırırlardı, zorla yatırdıkları yetmiyormuş gibi.
‘Yat bakalım, kapat gözlerini sımsıkı’ diye de eklerlerdi, üstümüzü örterlerken.
Niye sımsıkı kapatacaksak gözlerimizi?
Sanki gözlerimizi yavaşça kapatırsak, uyuyamayacakmışız gibi.
Sanki görmememiz gereken bir durum varmış gibi.
Oyun oynamak varken yatmak istemezdik haklı olarak.
‘Uyumayacağım işte inadına’ dedikten kısa bir süre sonra uykuya dalarak ihanet ederdik cümlemize ve kendimize.
Ya, o öğle uykusundan kalktıktan sonra, büyüklerin ‘Aman da aman kim uyanmış’ diye kucaklarına alıp sevmelerine ne demeli bilmem!
‘Az önceki uykuya zorla yatıranla, uykudan sonra kucağına alıp seven aynı kişi mi?’ diye de az düşünmedik değil hani.
İki saat uyuyup uyanınca değişen ne oluyordu da sevecenlikleri artıyordu büyüklerin, anlamadım hiç.
Yanaklarımız pembe pembe, mahmur bir halde uyanınca da güzelleşmezdik tabii, o da ayrı mesele.
Sonra okul zamanı, akşamları zorla erken yatırmaları…
Diş fırçalama ve iyi geceler öpücüğü törenlerinin sonrasında ‘Hadi bakalım…’ diyerek, tıpış tıpış yatağa yollamaları…
Evet, bizim iyiliğimiz için yapıyorlardı bunu.
Ama uyutmak için bu ısrar niye?
Uyumak…
Evet, gerekli ve de keyifli…
Uyku, insanı kendine getiriyor ama fazlası sersemletiyor.
Bizi zorla uyuturken unuttukları şuydu; bir gün zamanı gelince, uyumayacağız mı zaten sonsuza kadar?
Ağlayan bir çocuk…
Hırçın bir genç…
Yorgun bir yetişkin…
Huysuz bir ihtiyar…
Bu durumları yaşayanların soluklanması, güç ve düşüncelerini toparlaması gerekir.
Nasıl peki?
Uyuyarak tabii ki.
Nitekim uyuyan insan dingin ve ışıl ışıl bir manzaraya benzer.
Tüm sesleri yatıştıran sadeliğin ve sessizliğin bütünleştiği kar manzarası ya da bedeni ısıtan, düşlerle gülümseten güneşli bir manzara…
Manzara resimleri, doğanın değerini anlamamızı sağlar aslında. Doğanın dinginliğini, sessizliğini, büyüleyiciliğini yansıtarak…
İşte uyku da bizi hırçınlıklardan, huysuzluklardan, karanlıklardan, olumsuzluklardan, umutsuzluklardan, mutsuzluklardan, hüzünlerden arındırıp, huzura, dinginliğe, güleç ve aydınlıklara götüren manzaralar gibi…
Thierry Paquot’nun, davetkar çağırışına karşı koyamadığımız, kendimizi kollarına bırakıp koyuverdiğimiz, bazen direndiğimiz uykunun bize yaşattığı gizemleri; tarihsel, sosyolojik boyutlarıyla ve sanattaki yansımalarıyla ele aldığı ‘Bir Sanattır Öğle Uykusu’ adlı zihin açan çalışması, hem ilgi hem de keyifle okuyacağınız bir eser.
Birçok yönünü akıcı bir dille işleyerek ele alan kitapta, uykuyu renkler ve sanatsal yapıtlarla süsleyen görsellere de rastlayacaksınız. Ve uykunun gerçekten de sanat olduğunu bu eserleri gördüğünüzde anlayacaksınız. Mesela Pieter Bruegel’in ‘Düşler Ülkesi’ Gustave Courbet’in ‘Uyku’ Giorgione’sin ‘Uyuyan Venüs’ü başta olmak üzere gördüğünüz birçok sanatsal eseri belki de gece uykunuzda düşlerinizle harmanlayacaksınız.
Can Yayınları’ndan çıkan, Orçun Türkay’ın çevirisiyle okurlara sunulan ‘Bir Sanattır Öğle Uykusu’ öğle uykusu dediğimiz tatlı molalar sayesinde dinlenip yenilenerek kendini baştan yaratmak, bedensel ve düşünsel dengemizi mahveden saldırılara başkaldırmak, çevresindeki her şey zincirinden boşanmışken ya da sütlimanken zamanın içinde bir parantez açmak isteyenler bu kitabı okuyarak tatlı ve sanatsal düşlere…
                                   Â
                                                                       ÂMELÄ°KE BÄ°RGÖLGE
PaylaÅŸ