Yeşillerle Avrupa diyaloğu

YEŞİLLER’in İstanbul’daki toplantıları her açıdan çok yararlı bir girişim oldu. Hem bizim için, hem de Yeşiller açısından.

Bir defa Yeşiller, ilk kuruluş yıllarının dışında kendi ülkelerinin medyasında bile bu kadar geniş bir yer almamışlardır eminim.

Bu ilgi, tabii ki Yeşiller’in Avrupa Parlamentosu’nda, Türkiye’nin üyeliği konusunda en olumlu tavır alan grup olmasından ileri geliyor.

Yeşil grup, büyük bir çoğunlukla Türkiye ile müzakerelerin tam üyelik perspektifi çerçevesinde başlamasından yana.

Alman Dışişleri Bakanı Fischer, ‘imtiyazlı ortaklık’ seçeneğinin kabul edilemeyeceğini ısrarla vurguladı önceki günkü konuşmasında.

Türkiye’ye kapıyı tam olarak kapatmak isteyip de bunu efendiliğe sığdıramayanların önerdiği bu ikinci seçeneğe karşı, böyle net tavır koymaları önemliydi.

Buna çok sevindik. Ama bence toplantının en önemli tarafı bu değildi.

Toplantının en önemli mesajı, kongrenin ana başlığı olarak da seçilen ‘Zor bir diyalogun ilk adımı’ olmasıydı.

Fischer, ‘Avrupa siyasi kültüründe istenmeyen şeylerin söylenmesi de var’ derken bunu kastediyordu.

Avrupalı parlamenterler konuşmalarında hep Türkiye’nin gururlu bir ülke olduğundan söz ettiler ama, müzakereler sırasında Ermeni soykırımı, Kıbrıs meselesi, Kürt sorunu gibi konuları duymaya hazırlanmamız gerektiğini hatırlattılar.

Fischer, Komisyon kararlarına şüpheyle yaklaşılmaması gerektiğini vurguladı, ‘Ne kadar gerçek reform adımları atarsanız, tartışma o kadar daha az zedeleyici olur. Bu reformları ne kadar çabuk devreye sokarsanız, her iki taraf için de o kadar iyi olacak’ derken de bunu kastediyordu.

Toplantıda, hoşuna gitmeyen şeyleri duyanlar sadece Türkler değildi tabii, bazı Türklerin gösterdiği tepkiler de kimi Avrupalı Yeşillerin hoşuna gitmedi.

Yeşiller de bu toplantıda bunu söylemek ve göstermek istiyorlardı zaten.

Türkiye ile AB arasındaki müzakere, zorlu bir diyalog olacak.

Eğer kendi içimizde diyalog kurabilmeyi başarabilirsek-başarmamak için neden görmüyorum- Avrupa ile ‘ortaklar arası müzakere’ üslubunu tutturmakta da sıkıntı çekmeyiz.

* * *

ŞİMDİ işin en zor kısmındayız. Fischer’in, ‘Komisyon raporunu eleştirmeyin, eleştirirken hedefi kaçırmayın’ sözlerinin arkasında Ankara’nın itirazları var.

Ankara’nın önceliği müzakere tarihi. Dün Dışişleri Bakanı Gül’ün de açıkladığı gibi Türkiye, 17 Aralık’ta çıkacak olan Konsey kararında müzakerelerin 2005 yılının ilk yarısında başlatma kararı alınmasını istiyor.

2005’in ikinci yarısında Fransa ve diğer bazı ülkelerde Anayasa oylaması var. 2006 ise Almanya’da seçimler. Müzakere kararı için gerçekten de en doğru zaman 2005’in ilk yarısı, nisan ya da mayıs.

İtiraz noktalarından bir diğeri de ucu açık müzakere. Müzakere konularının teker teker açılması, uygulama koşulu gibi diğer adayların görmediği koşulların Türkiye ile müzakerelere getirilmesi karşısında daha güvenli ifadelerin yer alması isteniyor metinde.

‘Avrupa’nın zamana ihtiyacı var. Avrupa’nın da modernleşmesi gerekiyor. Komisyon’un raporu bir sanat eseri’ diyen Fischer gibi düşünüp Brüksel ile tartışmaya karşı olanların aksine, hükümetin yaklaşımını doğru buluyorum.

Adı üstünde zor bir diyalog bu.
Yazarın Tüm Yazıları