Paylaş
MAYIS ayında Çubuk’un saklı güzelliklerini keşfettiğimiz gezi yazısının başlığında “Ankara’yı sevmemeye devam mı” sorusunu sormuştum. Bu kez Nallıhan’daydık ve gezip gördüklerimiz sonrası bu soruyu bir kez daha sorduk. Kentte sürekli gezen ve turizm adına sık sık çağrı yapan Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Meclisi MHP Grup Başkanvekili Murat Ilıkan’ın daveti, ABB Meclisi AK Parti Nallıhan Meclis Üyesi Gökhan Arıcı’nın ev sahipliğinde Hürriyet Ankara Haber Koordinatörü Fatih Tekeci ile birlikte Nallıhan’daydık. Sabah 08.30’da Ankara’dan Nallıhan’a doğru yola çıktık. Sincan, Ayaş, Beypazarı derken 10.30’a gibi Nallıhan’dan önceki durağımız Çayırhan’daydık. Güne Çayırhan Gölü’nden başladık. Nallıhan Belediyesi’nin adını ‘Juliopolis Artik Kenti’nden alan Juliopolis teknesiyle göle açıldık. Bir yandan kahvaltımızı yaparken diğer yandan da gölün durgun suyunun güzelliğiyle kıyıları görme imkânı bulduk. Farklı türlerdeki kuşlar tekne yolculuğumuza havadan eşlik etti, göldeki balıkçılara da selam vererek “Rastgele” dedik.
ÇAYIRHAN GÖLÜ
NALLIHAN’IN DENİZİ ÇAYIRHAN
Çayırhan Gölü adeta bir deniz gibi... Suyu çevreleyen renkli renkli tepeler, Çayırhan’daki emekçi madencilerin ekmek kapısı olan ve bacası tüten termik santral, tepede yükselen Çayırhan evleri, göl tarafından bakıldığında farklı bir manzara sunuyordu. Çayırhan’ın suları kıvrıla kıvrıla Sarıyar Barajı’na kadar gidiyor. Gerçekten de bambaşka bir coğrafi güzellik. Turumuz bitip tekrar göl kıyısına geldiğimizde sahil bandında hummalı bir çalışma olduğunu gördük. Gökhan Arıcı, Nallıhan Belediyesi’nin çevre düzenlemelerini detaylı detaylı anlattı. Çalışmalar tamamlandığında Çayırhan’ın zaten güzel olan sahil bandı daha da güzel olacak gibi görünüyor.
JULİOPOLİS ANTIK KENTİ
JULİOPOLİS’İN MEZAR ODALARI
Juliopolis Antik Kenti ve nekropolüydü de gezimizin dikkat çeken yerlerindendi. Göl kıyısındaki antik kent, 1999’da definecilerin kaçak kazıları sonucu bulunmuş. Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından uzun süredir devam eden kazılarda farklı tipte yüzlerce mezar odasına ulaşılmış. Helenistik dönemde oluşturulan nekropolün Roma döneminde yoğun biçimde kullanıldığı ve Bizans döneminde de hizmet vermeye devam ettiği tespit edilmiş. Biz de mezar odalarını gezdik hatta bir tanesinin içerisine girip gördük. Gerçekten de ilginç bir işçilikle inşa edilen bu mezarlar bizi şaşırttı.
EMREM SULTAN KÖYÜ
GÜRLEYİK SU DEĞİRMENİ
TAPDUK EMRE TÜRBESİ
GÜRLEYİK ŞELALESİ
GÜRLEYİK’İN BERRAK ŞELALESİ
Gezideki bir durağımızda Hoca Ahmet Yesevi'nin müridi Yunus Emre'nin kırk yıl hizmet ettiği ve onu yetiştiren hocası olan Tabduk Emre’nin türbesi oldu. Emremsultan Köyü’ne de adını veren Tapduk Emre’nin türbesinin önünde köylü teyzemiz Emine Çetin ile tanıştık. Emine Teyze, “Köyün kültür elçisiyim” diyor. El yapımı reçel ve marmelatlar ile organik meyveleri satan Emine Teyze, herkesi köylerini ve güzellikleri görmeye davet ediyor. Türbe ziyaretimizi yaptıktan sonra Nallıhan’a sınır olan Gürleyik Şelalesi’ne ulaştık. Doğal bir akvaryum gibi Gürleyik’in suları gürül gürül aşağıya doğru akıyor. Manzarası muhteşem. Suyun berraklığı da şaşırtıyor. Yaz aylarında gelip kamp yapıp yüzenler oluyormuş. Gürleyik Şelalesi’nin yanı başında 1700 yılından günümüze ulaşan su değirmeni buluyor. Ata mirası Gürleyik Değirmeni’ni işleten 80 yaşındaki Bahattin Coşkun, 70 yıldır un öğüttüğünü anlattı. Yolunuz düşerse Bahattin Amca’nın soba üstündeki kara demliğinden bir bardak çay içmeyi unutmayın.
NALLIHAN KUŞ CENNETİ
KUŞLARIN EN RENKLİ İSTASYONU
NALLIHAN’da akla ilk gelen yer şüphesiz meşhur Kuş Cenneti. Biz gittiğimizde su yoktu, su olmadığı için de kuşları göremedik. Karşısındaki renkli tepelerden dolayı göçmen kuşların en renkli istasyonu olan kuş cennetinin sulu halini Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü binasının içerisinde sergilenen 6. Foto Safari karelerinde gördük. Bugünlerde sohbahar sessizliğini yaşayan Kuş Cenneti’nin misafirleri, Ankara-Nallıhan yolu üzerindeki kayalıklarda yuva yapıyor. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı da burada bölünmüş yol yapmak yerine yaban hayatın korunması için tünel inşa ediyor. Kuş Cenneti’nden bugüne kadar 170’e yakın farklı kuş türü tespit edildiğini de belirtelim.
SARIYAR BARAJI
TÜRKİYE’NİN İLK HES BARAJI
SARIYAR Barajı da gezimizin noktalarından biriydi. Diğer adı Hasan Polatkan Barajı olan Sarıyar Barajı, 1951-1956 yılları arasında inşa edilmiş. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes Türkiye’nin ilk büyük hidroelektrik santralı barajı olan Sarıyar’ın inşasına büyük önem vermiş. Menderes’in gelip baraj inşaatını incelediği noktada merdivenle çıkılan küçük bir seyir kısmı var. Nallıhan Belediyesi şimdi buraya güzel bir cam seyir terası yapacakmış. Seyir terasının dev barajın manzarasını farklı bir şekilde izlemek için güzel bir adım olacağı kesin. Sarıyar’a gittiğinizde barajı da mutlaka görün deriz. Çünkü Çayırhan Gölü’ne kadar ulaşan suyun tutulduğu nokta burası. Bir sonraki uğrak noktamız ise Sarıyar’daki Kayıkbaşı mevkii oldu. Kayıkbaşı, sonbaharın renk cümbüşüyle tablo gibi bir güzellik sunuyor. Burada dinlenip balık yiyebileceğiniz piknik yapabileceğiniz bir tesis mevcut. Göle karşı semaver çayı yudumlamak da ayrı bir keyif. Sarıyar gezimizin ardından artık Nallıhan’a ulaşıyoruz. Akşemsettin Seyir Terası’ndan akşam üstü sobası tüten evleri, Nallıhan’ın genel manzarasını izliyoruz. Öyle ki sadece bir bölümünü gezebildiğimiz Nallıhan’a bir günün yetmeyeceğini bu tepeden de görüyoruz. Dağ köyleri için de başka bir zaman dilimi ayırmamız gerektiğini fark ediyoruz. Nallıhan’a ilkbaharda bir gün daha gelmek üzere anlaşıyoruz...
YEMEDEN DÖNMEYİN
GEZİNİN sonunda ilçeye de adını veren tarihi handa yöresel lezzetlerden oluşan güzel bir yemek yedik. Tarhana çorbası, sarma, kapama pilavı, güveç, baklava ve bazlama... Hepsi de birbirinden lezzetliydi. Yolunuz Nallıhan’a düştüğünde mutlaka tadın.
Paylaş