‘Gülme’ kitabının yazarı ünlü filozof Henry Bergson “İnsanlık dışında hiçbir şey gülünç değil” der.
Bir yetişkin günde ortalama 17 defa gülerken, bir çocuk ortalama 40 defa gülüyormuş. Bir araştırmaya göre 1950’li yıllarda bir insan günde ortalama 18 dakika gülerken 2000’li yılların başında bu zaman 6 dakikaya düşmüş. Acaba her geçen gün çocukluğumuzu hatta insanlığımızı kaybettiğimiz için mi daha az gülüyoruz? * * * En son ne zaman Erdoğan, Kılıçdaroğlu ya da Bahçeli’nin içten güldüğüne tanıklık ettiniz? Genelde suratlar asık, gözler çakmak çakmak, sinirler yay gibi gergin... Arşivden zor da olsa sizler için üç kare fotoğraf bulabildim... Referandum kavgasında hem gülelim hem de gülme üzerine düşünelim istedim. * * * Psikeart Dergisi yeni sayısında insanın neden daha az güldüğünü sorgulamış. Sibel Erentay’ın analizi hem çarpıcı hem de can sıkıcı... 50 yılda yaşam standartlarımız artarken gülmeyi kaybettik, “Çünkü modern yaşam ben ben diyerek hepimizi daha bencil ve yalnız kıldı” diyor... “Ben önemliyim derken duygusal olarak bağlanma önceliğimizi kendimize vermeye başladık. Yakınlık duygumuzun azalmasına izin verdik. Gülmek ve yakınlık birbirinin vazgeçilmezidir oysa. Uzaklaşmak, paylaşmamak gülmeyi unutturur. Bugün hiç kimse 50’lerin koşullarını özlemiyor ama 50’lerin ilişkilerini özlüyor...” * * * Amacım nostalji yapmak değil. Hatta tam tersi... Hiç düşündünüz mü “Bu hızda didişmeye devam edersek 2050 yılında günde ortalama kaç dakika gülüyor oluruz?” diye... Galiba saniyelerle ölçmek zorunda kalacağız! Herhalde “Bugün biri beni gıdıklasa da gülsem” diye paralı hizmet alırız. Çünkü kendinizi gıdıklayamazsınız. “Solo gıdıklama, solo seksten bile daha boştur, mastürbasyon yapıp orgazma ulaşabilirsiniz, fakat kendinizi gıdıklayamazsınız” diyor Hakan Atalay ve bugün içinde bulunduğumuz çatışmacı iklimin bamteline dokunuyor... “İnsani çatışmaların en masumu olan gıdıklama kavgaları, gülmeyle dolu bir al-ver ilişkisinde bizi birbirimize bağlar. Belki de tüm toplumsal oyunların temeli budur...” * * * Her şey o bağla başlıyor... O bağı kaybettikçe hayat sıradanlaşıyor... Sıradanlaştıkça gülmek imkânsızlaşıyor... Binlerce yıl önce yazılmış bir Mısır papirüsüne göre dünyayı yöneten yedi tanrı, Tanrı güldüğünde doğmuş... “Onun kahkahalarından sonra ışık göründü. İkinci kez katıla katıla güldü her yer su oldu. Üçüncü gülme patlamasında Hermes göründü. Dördüncüde yaratma, beşincide yazgı, altıncıda zaman. Yedinci gülüşten önce Tanrı’ya korkunç bir ilham geldi, ama o kadar kuvvetle güldü ki, gözyaşlarından insan ruhu doğdu...” * * * Referandum tartışmasında siyasetçiler kendi kendilerini gıdıklamaktan ne zaman vazgeçer bilmiyorum... Size tavsiyem hiç değilse şu pazar günü siyasetçilere değil Tanrı’ya kulak verin... O kadar kuvvetli gülün ki...