ORTALIĞI bulandırmak için medya yoluyla dolaşıma sokulan yalanlara iletişim dilinde "dezenformasyon" denir. Son yıllarda internet sayesinde "dezenformasyon çağı"na girdik.
Bu hafta aklı başında bir kadın arkadaşım, bana bir Rotaryen grubu kanalıyla kendisine ulaşan e-postayı gönderdi. Belli ki e-postanın içeriğine kendisi de inanmıştı.
E-postada aynen şöyle deniyordu:
"YORUMSUZ: Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi'nin 'Türkiye' başlıklı bölümünden:
Madde: 23 '...Müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya Güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacağına...'
Ve bu sözde alıntının hemen altına bir de not düşülmüş:
ÖNEMLİ NOT: Lütfen yurtseverlik görevinizin gereği bu durumdan herkesi haberdar edin... Türkiye üzerine oynanan oyunları herkes öğrensin..."
* * *
Beni en çok bu korkunç dezenformasyona sorgusuz sualsiz inanan insanların seviyesi ve çağrının yurtseverlik bağlamında yapılması etkiledi.
Oturup hemen bir cevap yazdım:
"1. Türkler olarak bize her söylenene kanan saf bir milletiz, 2. Araştırma yapmayı sevmiyoruz, 3. Merak düzeyimiz gelişmemiş, 4. Hálá söylenceler çağında yaşıyoruz, 5. Yurtseverlik daha az saf olmayı, daha akıllı olmayı, araştırma yapmayı, meraklı olmayı, söylence çağından çıkmayı da gerektirir. Gerçekten yurtsever iseniz bu metnin doğru olup olmadığını araştırın. AB bilgileri, hele hele bir zirve bildirgesi söz konusu ise kendi sitesinde apaçık yayınlanır..."
Oysa bizim ihtiyacımız olan paranoyak milliyetçilik hiç değil. Bu ülkeye olan aidiyetimizi modern dünyadakine eşdeğerde yeniden tanımlamamızda ve çağdaş bir düzeye çekmemizde sonsuz yarar var. Türkiye’nin kavram kargaşası yine tavana vurmuş durumda. Aydınların bir kısmı, kendi milliyetinden ve geçmişinden nefret eder halde.
Modern çağda modern duruşlu bir yurtseverlik tanımı yapıp bunu savunmak lazım.
Avrupa’da milliyetçilik ve ayrımcılık yükselişte. Bununla baş edebilmek için de kendi kimliğinden emin olan modern yurtsever bir duruş gerekiyor. Geçmişini bilen, bu geçmişin olumlu yönleriyle gurur duyan, başı dik aydınlara ihtiyacımız var.
Türkiye’ye olan aidiyetimize akılla sahip çıkmak durumundayız. Bugün Avrupa’nın ister çevre konusunda olsun, ister refah düzeyinde olsun verdiği kavga, yaşanabilir ortak yaşam alanı yaratmak amacını taşıyor. Bunu iyi anlamalıyız. Türkiye olarak AB’de olsak da olmasak da biz de aynı ortamı kendi topraklarımız üzerinde yaratmalıyız.