Paylaş
Geçen hafta bu konuya da değinen Başbakan Türkiye’nin bölgesinde aktif dış politikaya yönelmesi ve İslam ülkeleri ile sıkı bağlar kurmasına yönelik eleştirilere karşı üzerine basa basa şu görüşleri tekrar etti:
“Doğu da bizim, batı da, kuzey de bizim, güney de. Hiçbirinden vazgeçemeyiz...”
Şu sıralar Türkiye’yi izleyen yabancılar bu tür ifadelere rastlayınca “Ne oluyor bu Türklere, yönlerini mi şaşırdılar, bulmaya çalışıyorlar?” diye düşünebilirler.
Oysa Türklerde çok eski ve çok sağlam bir yön duygusu vardır. En eski Türk dini olan Şamanlık’ta yönler kutsaldır. Her yön ayrı bir anlam ve değer taşır.
Yeni göreve gelen kağanlar, yapılan törenlerde dört yönü ayrı ayrı selamlar ve kutsarlar.
Dört yönün farkındalığı büyük önem taşır eski Türklerde. Uçsuz bucaksız Orta Asya bozkırlarında yaşamı sürdürmek yönünü doğru tayine bağlıdır.
En basit biçimde “önüm, arkam, sağım solum” diye adlandırmışlar eski Türkler yönlerini. O eski çağlarda yüzleri güneşe dönükmüş ve ön taraf dedikleri yer “doğu”ymuş. Daha sonra, yüzyıllar içinde “ön taraf” olarak güneyi benimsemişler. Bu hesapla Orta Asya’dan kendilerine göre “sağ yöne” gitmişler.
Gide gide Anadolu’ya kadar gelmişler.
Şimdi biz bin yıl sonra tekrar “Önüm, arkam, sağım solum sobe, elma dersem çık...” noktasına geldiğimize göre, yönümüzü saptamakta yarar var.
Önümüz hangi yön? Batı mı, doğu mu? Kuzey mi, güney mi?
Yoksa bir ön ve arka duygusu olmadan Mevlânâ gibi sema yapmak durumunda mıyız?
* * *
Tarih içinde geleneksel yolumuzun doğudan batıya yöneldiğini kabul edersek, şu anda “ön tarafa” bakınca hâlâ batıya dönük duruyor olmalıyız.
Batının, Şamanizm’de eril ve ulvi ruhlar merkezi olduğunu da eklersek, batıya tarihi yürüyüş biraz daha içerik kazanabilir. Buna karşın doğu, dişil ve gök ruhlarının uyumsuzluk getirdiği yön olarak algılanır.
Şimdi Anadolu’ya baktığımızda “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” bu güzel ve doludizgin ülkemizde, atımızı bundan sonra ne yöne süreceğiz?
Bu “ön” ve “arka” meselesi bence önemli. Çünkü ilerleyeceğimiz yer, yarınlarımızı yaşayacağımız yer olabilir.
* * *
Türkiye tabii ki hem Ortadoğu, hem Akdeniz, hem Karadeniz, hem Balkan, hem Kafkasya, hem Asya, hem de Avrupa ülkesidir.
Bazılarının çok sevdiği deyimle Türkiye aslında bir “merkez ülke”dir.
Avrupa ile bağlantımızda onları da, bizi de zorlayan biraz da bu “merkez ve büyük ülke” algısıdır. Zira Avrupa’dan bakınca Türkiye biraz Güneydoğu’da kalan, AB içine alındığında, ağırlığı ile sanki Avrupa’nın merkez sıkletini kaydırıp, hafifçe Afrika yönüne sarkıtacak büyük bir güç gibi algılanmaktadır.
Avrupa “genişleme” yönü olarak mecburen doğuya bakmaktadır. Ama onun için doğu daima “sınır” konması gereken, korkutucu bir sınırsızlık anlamına gelir.
Türkiye ise “genişleme” perspektifinden bakınca, gerçekten birden fazla seçeneğe sahiptir. Avrupa da “açılıma” müsaittir, güneydoğumuz da...
Türkiye’nin gideceği yön biraz da niyetlere bağlıdır...
Evet, 4 yönün 4’ü de bizim için kutsaldır.
Ama ne yöne gideceğimizi de bilmek zorundayız...
Paylaş