Yeni dünyada Türkiye’nin yeri

Bazen, ortalığın tozu dumanı atılırken, "Nasıl bir dünyada yaşıyorum?" sorusunu sormak hepimize iyi gelebilir.

Neredeyse 40 yıldır dünyanın her anlamda altını üstüne getiren "küreselleşme" döneminin muhtemeldir ki son 10 yılını yaşıyoruz. Küreselleşme tenceresi kaynadıkça yeni korumacılık henüz soğan şiddetinde olmasa da kokusunu yayıyor. Dağların ardından Kızılderili dumanları gibi yeni korumacılık işaretleri yükseliyor.

Bu işaretleri nasıl okuyacağız? Çekmecemde hatıra niyetine Sahaflar’dan alınma, üzerinde Fransızca yazılar olan Şirket-i Hayriye hisseleri duruyor. Geçen gün bir arkadaşıma bunların benzeri Konstantinopolis Elektrik ve Tramvay Şirketi’nin hisselerinden hediye ettim. Dünya 19’uncu yüzyılın sonunda da ticaretin serbestleştiği küresel bir dönemden geçti. Bu dönemi bıçak gibi kesen Birinci Dünya Savaşı oldu.

Bugün dünya savaşı yok ama geçen yıl dünyanın 17 noktasında savaş vardı. Son 10 yılda ülkelerin toplamda silaha yatırdıkları para yüzde 45 artmış. Bu artışın yüzde 6 ile sınırlı olduğu Avrupa dışında tüm dünya silahlanmış. Amerika’nın silah harcaması yüzde 65, Ortadoğu’nun bölge olarak yüzde 62, Güney Asya’nın yüzde 57, aç bilaç Afrika’nın bile yüzde 51 artmış.

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Avrupa, dünya liderliğini Amerika’ya bıraktı. Avrupa imparatorlukları çöktü, küçüldü. Avrupalılar akıllı davranıp bu kez barış içinde güçlerini birleştirip yeniden gücü elde etmenin bir yöntemi olarak Ortak Pazar’ı kurdular. Başarılı da oldular.

Bugün küreselleşmenin yeni dinamikleri dünya güç dengelerinde Amerika’yı yerinden edebilir. Asya kapıyı çalıyor, hemen arkasında Latin Amerika sırada.

Amerikan tacı Asya’ya geçerken (Asya’yı esasen Çin artı Hindistan diye de okuyabiliriz) Avrupa ne olacak? Bu sorunun cevabı bizi de çok yakından ilgilendiriyor. Avrupa Birliği ile olan ilişkimizden daha da önemlisi, yaşlı kıtanın sahip olduğu demokratik miras. Çelişkinin doğduğu yer şu: Tacı devralan yeni piyasaların hemen hiçbiri demokrasiye ve insan haklarına bayılmıyor. Gerçek de o ki bugün dünya üretiminin yüzde 40’ı piyasa ekonomisini değil, planlı ekonomiyi uygulayan ülkelerde.

Daha bugünden Batı’da paradan çok fikirler kaldı sermaye olarak. İşgücü de, hammadde de, doğal kaynaklar da, para da, beyin gücü de artık saf değiştirdi. Çin’de yeni üniversiteye girecek olan beş milyon öğrencinin üçte ikisi fen bilimleri okuyacak gelecek yıl.

Böyle bir dünyada Türkiye’nin yeri ne olur sorusunu yeniden sormaya başlamanın tam zamanıdır. Zaten çektiğimiz sancıların kaynağı da belki bu sorunun cevabında gizli. Suyu olan, tarım alanları uçsuz bucaksız, GAP’ın sahibi bir ülke... Büyük ihtimalle petrolü de olan, ama zaten alternatif enerji kaynaklarını üretme potansiyeli çok fazla olan Anadolu toprakları... Genç ve dinamik bir nüfus. Batı’nın fikirlerine sahip, ama tacı kapmaya hazırlanan tarafın da özelliklerini taşıyan bir Türkiye...
Yazarın Tüm Yazıları