DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül ile bu yıl 15’incisi düzenlenen Türkiye-Avrupa Birliği Gazeteciler Konferansı sırasında kapsamlı bir görüşme yaptık.
Gül’e Hrant Dink’in cenazesinde taşınan "Hepimiz Ermeniyiz" pankartı için açılan yeni soruşturma ile bir kez daha dünya aleme rezil olmamıza yol açan 301. maddenin ne olacağını sorduk.
Dışişleri Bakanı birkaç hafta içinde bu konunun çözüme ulaşacağını açıkladı.
Umarım bu söz tutulur, aksi halde hükümet, bir cenaze töreninde kendini hayatını yitirenin yerine koyarak ülkemizin en eski cemaati ile duygu paylaşımına giren on binlerin sergilediği yüce tavrı anlamaktan aciz zavallılar ile onları kışkırtanların tarafına geçmiş sayılacak.
Türkiye-AB ilişkileri için harcanan emekler bir anda havaya uçabiliyor. Bir çuval inciri berbat etme durumu sadece bizde değil, AB tarafında da var. Türkiye AB’nin 15 Aralık zirvesinde Kıbrıs konusunda haksızlığa uğradı. Bunun AB de farkında. Hal böyle iken Ankara bu ortamdan yararlansın, kendi kalesine gol atmasın istiyoruz.
* * *
Türkiye-AB Gazeteciler Konferansı çerçevesinde Ankara Üniversitesi Avrupa Araştırmaları Merkezi ATAUM’da düzenlenen panelde ise Türkiye’nin AB’de, AB’nin Türkiye’de nasıl algılandığını tartıştık. Örneğin AB medyasındaki Türkiye fotoğrafları çoğunlukla önyargılı, genç ve dinamik bir toplumu yansıtmaktan çok uzak.
AB’deki Türkiye konusundaki ezberi bozmak için ne yapılmalı? İşe buradan başlamak gerek. Bu açıdan Başbakanlık Başdanışmanı Ahmet Sever’in girişimiyle Avrupa parlamentolarındaki eskiden Türk vatandaşı olan 24 milletvekilinin bugün başkente davet edilmiş olmaları önemli bir adım. Bu genç siyasetçileri bir araya getirmek ve onları sadece dinleyip diyaloğa girmek bile iletişimdeki gerçek sorunların tespitinde yardımcı olacaktır.
* * *
Avrupa Birliği’nin Türkiye’de bir imaj sorunu olduğuna inanmak zor. Nereden nereye... Sanki 70’li yıllara geri döndük. 2000’lerin başındaki yüzde 70-80’lik halk desteği hızla yüzde 50’nin altına geriledi. Üstelik önümüzdeki seçimlerde AB karşıtı sloganlarla oy avcılığına çıkılacağının tüm işaretleri mevcut.
2002’deki seçimlerdeki olumlu havadan bugünlere nasıl gelindi?
Desteğin azalmasında AB’nin gerek buradaki geçmiş kimi temsilcilerinin "yukardanlık taslayan" tavırları, gerek Avrupa Parlamentosu’nun ve Avrupa Konseyi’nin bazı kararları, ama en çok da münferit AB’li liderlerin uluorta söyledikleri ırkçılık sınırını zorlayan sözlerin de etkisi var. Böyle bakınca AB’nin bir anlamda kendi kuyusunu kazdığı söylenebilir.
Özetle, varılan noktada ne Türkiye’nin ne de AB’nin elleri temiz...
AB ile ilişkilerimizin daha fazla yıpranmaması için kamuoyu önderlerine her iki tarafta da görev düşüyor. Türkiye-AB Uyum Komisyonu üyesi Edirne milletvekili Necdet Budak’ın dediği gibi, AB’ye girmek Türkiye için partiler üstü "ulusal" bir proje, Türkiye’yi içine almak ise AB için küresel bir güç olma kararıdır.