Paylaş
Türkiye’nin 21. yüzyıl kentli fotoğrafına artık “örtülü başlar galerisi” diyebileceğimiz bir olgu yerleşti. Bu galerinin içinde örtünmenin her türlüsü var. Bu da yorum yapmayı zorlaştırıyor.
Anneannem gibi örtünen çok az kimse kaldı. Anneannem nasıl örtünürdü anlatayım. Düz kesim ve dizkapağının 15-20 santim altına inen pardösüsüyle eş renkte bir fularla alnının ve yanaklarının yarısını kapayacak şekilde başını örterdi. Bunlar mutlaka düz, desensiz kumaştan olurdu. Ayağındaki çorap da pardösüyle aynı renk ya da ten rengi olurdu ama saydam değildi. Düz ya da çok alçak topuklu ayakkabı giyerdi. Gümüş yüzüğünün dışında hiçbir takı takmaz, oje sürmez, makyaj kesinlikle yapmazdı.
Anneannem içki servis edilen yerlerde yapıldığı için çok sevdiği torunlarının hiçbirinin düğününe gelmedi.
“Göztepe’nin hacıannesi” diye bilinen anneannem 19’uncu yüzyılda doğmuş, çocukluğu Rumeli’de mutaassıp bir kasabada geçmiş, iki tarikata birden üye olmuş, gençliğinde dedeme rakı servisi yaparken her seferinde bir damla gözyaşı akıtmış, hoşgörü sahibi nur yüzlü bir insandı. Onu 70’lerin ortasında 85 yaşında iken kaybettik.
¡ ¡ ¡
Şimdikilere gelince... Kesinlikle kimseye anneannem gibi olun demiyorum, ama örtünmedeki değişikliği anlamak ve anlatmak istiyorum. Bugün sokakta gördüğüm genç başörtülülerin bir bölümü bana 70’li yılların “punk”larını hatırlatıyor.
Avrupa’da 70’lerde başlayan punk akımı topluma karşı “görsel” olarak saldırıya geçmişti. İsyankâr bir tarafı vardı punkçuluğun. İngiltere’de başlangıçta ekonomik bunalımdan büyük zarar gören işçi sınıfı gençleri arasında revaçtaydı. Asıl hedef bir şeyleri protesto etmekti. Punklar köle kıyafeti giydilerse, amaçları içinde bulundukları durumu kınamak ve dayatılan modaya karşı çıkmaktı. Rengârenk ve dikleştirilmiş saç biçimlerini bu yüzden seçtiler, başta çengelli iğne, çeşitli sembolleri bu amaçla kullandılar.
Giderek bir punk estetiği de oluştu. Bu estetiğin yaratıcısı olarak kabul edilen Londralı modacı Vivienne Westwood’un felsefesi “tepkileri davet eden bir güç gösterisi” sunmaktı. Buna göre punk giyinenler cesurdu, sokakta yürürken tüm dikkatleri üzerlerine çekeceklerini biliyorlardı çünkü. Bu giyim tarzı için “Sundukları görsellik bir kitap, bir poster ya da broşür kadar yıkıcı bir silah olabilirdi” yorumları yapıldı. Sonuçta müziğiyle, giyimiyle, sanatıyla kategorize edilmesi zor bir alt kültür oluştu.
¡ ¡ ¡
Gazeteci gözüyle etrafıma baktığımda türbanlı giyim giderek bana punk akımını hatırlatıyorsa bunu ciddiye almanızı öneririm. Üstelik bizim türban punk akımının çifte protestosu var. Hem devletin seçtiği giyim biçimine karşı, hem de kendi içlerinde dayatılan anneannem usulü örtünmeye karşı. Birincisinin belki farkındalar, ikincisi ise içgüdüsel olarak gelişen bir tepki bana kalırsa...
Paylaş