YENİ yıla dedemin müdavimi olduğu, büyük dayımın beni káğıtta levrek yemeğe götürdüğü Karaköy Balıkçısı’nın Perşembe Pazarı Griffin Han’daki yeni yerinde girdik. Dostlarını bir araya getirmek gibi artık az bulunan bir becerisi olan meslektaşımız Yazgülü sayesinde hoş bir akşam geçirip muhteşem bir İstanbul manzarası seyrettik. Yazgülü allem etmiş kallem etmiş aile işini sürdüren Hakan Özkaraman’ı ikna edip henüz açılışı yapılmayan lokantada yılbaşı yemeği düzenletmiş.
Griffin Han İstanbul’un işgali sırasında İngiliz kuvvetlerinin karargáhıymış. Nereden nereye. Değişim hep olumlu yönde mi? İşte bu noktada sorun var. Bizim masada bundan beş yıl kadar önce, Almanya’daki kliniğini kapatıp İstanbul’a yerleşen estetik cerrah Ziya Saylan ve eşi mimar Lale Saylan ile sohbete daldık. Türkiye’ye dönüşün cazibesi kalmadığından yakınıldı.
Bir dönem imkánı olanların çocukları bile yurtdışında okumak istemiyordu, şimdi kalmak isteyen yok. Öğrencisi, bilim insanı, sanatçısı herkes kapağı yurtdışına atmanın peşinde.
Biz Griffin Han’ın üst katında eğlenirken İstanbullu çocukların içki içiyor diye sokakta vurulduğunu nereden bilebilirdik?
Döneni döndüğüne pişman ediyoruz. Çok insan kaçmanın derdinde. Oysa yaratıcı beyinleri toplayamayan şehirler çekim merkezi olamaz ve büyük bir kasabaya dönüşür.
* * *
Hakan’ın işini Griffin Han’a sahip çıkarak büyütmesi kültürel anlamda bir başarı modeli. Karaköy Balıkçısı gibi markaların sürdürebilir model olması kent kültürü açısından önemli.
Kültürsüz kalkınmaya olsa olsa "müstemleke kalkınması" denir.
Kültürünü yabancı markalara teslim etmiş bir İstanbul’un müstemlekeden ne farkı olur? Kimse bunu söyledim diye ulusalcıydı, şuydu buydu demesin. Küreselleşme gerçeği dünyanın eski şehirlerini esir alamıyor, çünkü oralarda kültür direniyor, bir denge oluşuyor.
Kültür nasıl direniyor? Ona sahip çıkılarak. Peki bu bilinç etrafınızda kimde var? Çok az insanda.
* * *
Griffin Han’daki bir başka masa komşum Ebru Sanver. Bu zarif hanım evinde konferanslar düzenliyor. Sonuncusunu Sunay Akın verdi. Sunay Akın, pek çok yeteneğinin yanında İstanbul’a Oyuncak Müzesi armağan eden adam.
Sunay Akın bir kültür adamı. O kendi çabasıyla müze kuruyor, ama benim çocukluğumda gittiğim, tramvayların sergilendiği Taşıt Müzesi artık yok! Gülhane Parkı’ndaki Tanzimat Müzesi de yok!
Müzeleri kapatan ya da kapatılmasına seyirci kalanlar bir de oturup Orhan Pamuk’a kızıyorlar, Masumiyet Müzesi kitabından yola çıkarak gerçek bir müze açacağı için. Kimse düşünmüyor ki çocuklarımız ilk kez Nobel ödüllü bir yazarın kitabını çevirisinden değil kendi dilinde okuyacak ve bu yazar hepimize bir de müze armağan ediyor.
Müzesini kapattığımız Tanzimat nedir? Türkiye’de modernleşmeyi, Batı’ya yönelmeyi simgeleyen fermanla başlayan dönem... Tanzimat Müzesi’ni kapatıp Avrupa Birliği’ne girmeye heves ediyoruz!..
Hiç düşünmüyoruz, bu Avrupa Birliği önce zengin olup sonra mı müze yaptı, yoksa o müze yollarından geçerek mi AB oldu?
Biz yine de enseyi karartmadan iyiye odaklanalım. Griffin Han’ın müstemleke kültürcülerinin eline geçmemesine çok sevindim.