Paylaş
Avrupa Özgürlük ve Demokrasi Grubu’ndan Avrupa Parlamentosu üyesi Bayan Niki Tzavela, herkesi “şehirlerin kraliçesi” İstanbul’a gitmeye davet etti.
Herkes Avrupa Parlamentosu’nda konuşan Yunanlıların mutlaka aleyhte konuşmasına alışık olduğu için Bayan Tzavela herkesi şaşırttı. Kendisinin İstanbul 2010 İyi Niyet Elçisi ilan edilmesini öneriyorum. Bunu herkesten daha iyi yaptı bile!
* * *
Ankara’dan önce İstanbul’un Avrupa Birliği’ne girdiği söylenebilir mi? 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti olmasına bakarak “Evet” diyebiliriz. Geçen yıl alınan bir kararla bundan böyle AB’ye üye olmayan ülkelerden şehirler Avrupa Kültür Başkenti seçilemeyecek. Bu karar İstanbul’un seçiminden sonra alındı. AB Komisyonu para içerde kalsın istiyor. Ne de olsa Kültür Başkenti olan şehirlere AB’den de para gidiyor. Türkiye’nin İstanbul gibi imparatorluk başkenti olmuş başka şehirleri de var bu unvanı fazlasıyla hak eden, Edirne gibi, Bursa gibi... Bunun önünü kestiler hemen.
Napolyon’a atfedilen bir söz var: Dünya bir tek ülke olsaydı, başkentini İstanbul yapardım.
Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş olmak gerçekten unvan olarak İstanbul’a bir katkı getirmiyor, çünkü buna zaten binlerce yıldır sahip. Ancak “farkındalık yaratma” anlamında içte ve dışta katkısı büyük olacak.
İstanbul değerini tam bulmamış bir marka. İstanbul üzerinden ülke kalkınmasına daha fazla katkı sağlanabilir. Ayrıca İstanbul 2010 AB’nin Türkiye’yi anlaması için büyük bir fırsat yaratıyor.
* * *
AB bizi İstanbul üzerinden keşfederken biz kendi şehrimizi içinde yaşayanlar olarak ne kadar anlıyoruz? İstanbul 2010 için hafta başında Avrupa Parlamentosu’nda yapılan toplantı ve davetlere katıldım. İstanbul’dan gelen 2010 Ajansı ekibi bunların her biri için olağanüstü çaba harcadı. Benim favorim Prof. Nilüfer Göle’nin yaptığı panel konuşmasıydı. Göle, Türkiye’nin üyeliğine karşı kullanılan gerekçelere bakılarak günümüzde kültürlerin birleştirici değil ayrıştırıcı rol oynadığına işaret etti. Aynı panelde konuşan Devlet Bakanı Bağış’ın aksine, İstanbul’un Avrupa’nın kültür başkenti olarak seçilmesinin “doğal” değil, tersine ironik bir durum olduğunu ileri sürdü, çünkü Türkiye’yi AB’de görmek istemeyenler için pek de doğal bir seçim değildi İstanbul.
Prof. Göle’nin yeni kültürel kodların oluşmasını anlatırken seçtiği üç insan Mimar Sinan, Orhan Pamuk ve Fatih Akın oldu. Koca Sinan Ayasofya’nın kubbesine hayrandı ve ona ince minarelerle süslenmiş cami kubbeleriyle meydan okudu. İstanbul markasının siluetini Hıristiyanlık ve Müslümanlığın sentezinden oluşturdu Sinan. Orhan Pamuk ise yazar olarak İstanbul üzerinden Batı ve Doğu’nun sentezini gerçekleştirdi. Fatih Akın’a gelince, filmleri ödül alan bir Türk Alman olarak kuşkusuz Türk kültürel kodlarını Avrupa’nın içine taşımanın simgesi oldu.
İstanbul’un kültürel kodlarını en iyi tanıyanlardan Bayan Niki’ye İstanbul madalyası takılmasını bekliyoruz.
Paylaş