Heykel ve egemenlik

BEŞ buçuk yaşındaki oğlum, Ulusal Egemenlik Bayramı’nı ciddi biçimde ilk kez dün törenlere katılıp kutladı.

Ona Atatürk’ün düşmanlara karşı savaşıp bizi tutsaklıktan kurtardığını anlatmaya çalışırken sözümü kesti. ‘Ama nasıl olur, O bir heykel!’ dedi. Daha küçükken de her türlü heykeli, ‘Anne bak Atatürk’ diye gösterdiği için bu tepkisini anlayışla karşılamam gerekiyordu.

Sıra ulusal egemenlik kavramının izahına geldiğinde işim daha da zorlaştı. Uzay çağını yaşayan bir çocuğa 19’uncu yüzyıldan kalma bir kavramı nasıl anlatabilirdim?

1920’de ‘Hakimiyeti Milliye’den yola çıkmıştık. Zaman içinde egemenlik kavramına yüklenen anlamlar değişmişti. 21’inci yüzyılın dünyasında yanıbaşımızdaki uluslar, egemenliklerini harman edip paylaşma yolunu seçiyorlardı. Eskiden hassas diye sınıflandırılan güvenlikle ilgili konularda bile egemenliklerini uluslarüstü kuruluşlara devreden ülke sayısı artıyordu. Almanya, Fransa gibi büyük devletler, egemenlik paylaşımı çerçevesinde kendi ulusal paralarından feragat etmişlerdi. Çünkü daha üstün bir çıkar etrafında birleşmeyi seçiyorlardı.

* * *

Dünyanın bu gidişatına uyum gösteren Türkiye, daha üst bir çıkar uğruna egemenliklerin aynı potaya konulduğu bir sistem sunan Avrupa Birliği’ne girmek istiyor. Ancak Kıbrıs bağlamında da gördüğümüz gibi hakimiyeti milliyeciler diye tanımlanabilecek bir grup, Türkiye’nin arkasındaki AB rüzgárından hoşnut değil.

Bugün Kıbrıs yol ayrımında, yarın da Türkiye... 1920’lerde hakimiyeti milliyeci olmak moderndi. Çağdaşlıktı. Bugünün dünyasında ise egemenlik paylaşımcısı olmak ilericilik. Avrupa projesi bunun en güzel örneği.

Önümüzdeki on yıllık döneme bakalım. Bu dönemde Türkiye’de alınacak önemli kararların hemen hepsinde belirleyici rolü AB oynayacak. Siyasal bölünme eksenlerinden biri de egemenlik kavramı etrafında gerçekleşecek. Milli hakimiyetçi çizgi ile egemenlik paylaşımını kabul edenler karşılıklı saf tutmayı sürdürecekler. Bu durum ilginç birlikteliklere yol açacak. Milliyetçi sol ve sağ tam bağımsızlık ütopyası etrafında yan yana gelecek. Bu tavrın örneklerini sadece Kıbrıs ve AB konularında görmedik. Özelleştirmeler, yabancı sermaye gibi konularda da saflaşma aynıydı.

Tam bağımsızlık nutukları atanlar bugün hangi ütopyalarını gerçekleştirebilirler? Dışarıdan kredi almadan hangi toplum projesi üretilebilir? Enver Hoca’nın Arnavutluk’u mu empoze edilecek? Bu soruların üzerinde düşünmeliyiz.

23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı, elindeki káğıt Türk bayrağını sıkı sıkı tutan oğlumla Atatürk heykelinin yanındaki banka oturup bütün bunları düşünmek için iyi bir fırsattı.
Yazarın Tüm Yazıları