ÜNİVERSİTELERDEKİ "ahlak" araştırmasının sonuçlarını görünce Türkiye’deki Fransız Büyükelçisi’nin sözlerini hatırladım.
Büyükelçi, Yaşar Kemal, Fransız gazeteciler ile İstanbul Modern’de açılan Gökşin Sipahioğlu sergisi için yemekteydik ve tabii ki Fransız Meclisi’nden geçen Ermeni yasa tasarısını konuşuyorduk. Tartışmanın orta yerinde Fransız Büyükelçi, "Ama" dedi, "Sizde kadınların yüzde 54’ü dayak yemeyi normal karşılıyor!.." Ermeni yasasıyla "guel alaka" dedik elbette bu konuyu değiştirme girişimi karşısında. Gelgelelim çok önemli bir ipucu saklıydı büyükelçinin bilinçli şaşırtmasında, o da şuydu: Fransa, AB projesinde yer almamızı engellemek için bizi nereden vuracağını çok iyi biliyor, üstelik maşallah biz de tüm kozları altın tepsi içinde sunuyoruz ellerine...
* * *
Kadınlarının yarıdan fazlasının "hak ettim vurdu" dediği bir ülke, kültürel olarak AB’de olabilir mi? Buradaki ince ayrıntıyı iyi fark etmemiz lazım. Din farkı nedeniyle bir karşı çıkış yok; çünkü din üzerinden yürümek en azından entelektüel olarak büyük ayıp, medeni insanlara yakışmaz. Ama iş kadın meselesine geldiğinde bizi zayıf noktamızdan vuracaklarını senelerdir söylüyorum.
Söz konusu olan ülke Fransa olunca pek çok cevap yetiştirmek mümkün elbette. Nitekim baktım meslektaşlarımız, Fransız devlet başkanlarının aşklarını yazmaya başladılar bile. Eh ne de olsa "metres" sözcüğünün ve müessesesinin kökeni de Fransızca. Fransa’da da, İngiltere’de de, Belçika’da da kadınlar dayak yiyor elbette, ama biz savunmayı böyle yapamayız. Daha doğrusu savunacak tarafımız yok.
* * *
Dün Hürriyet’te açıklanan ve namus cinayetlerinin Doğu’daki üniversitelerde okuyan öğrencilerin yüzde 30’u tarafından normal karşılandığını gösteren araştırma her şeyden önce "korku" veriyor.
Aramızda potansiyel canilerin dolaştığına dair bir korku duygusu bu...
Öte yandan töre ya da namus cinayetlerinin Doğu’ya özgü bir sorun olduğunu da biliyoruz. Örneğin, Diyarbakırlı kadınlar bu sorunu yerel düzeyde çözümlemek için projeler üretiyorlar. Uzaktan kumandayla bu işin düzelmediği ortada.
Türkiye’nin batısında yaşayanlar ise namus cinayetlerinin Kürtlere ait bir sorun olduğunu biliyorlar ve biraz da bu utancı üzerlerinden atma güdüsüyle bir söylem geliştiriyorlar:
Töre cinayetleri, Doğu’daki feodal düzenin kalıntısı ve Türklerin değil Kürtlerin sorunu...
Ancak kendini töre cinayetleri konusunda böyle savunmak da bizi ayrımcılık noktasına götürür. Teşhis doğru, ama savunma yöntemi yanlış.
Türkiye’nin AB ile kültürel anlamda eşitlenmesinin anahtarı, kim ne derse desin kadınların elinde. En büyük sorun da Doğu’daki kadınların... Türkiye’nin AB ile entegrasyonu büyük ölçüde Doğu’nun kültürel değişiminden geçiyor.