"ÖĞRENCİLERİM 27 Mayıs’ı bilmiyor" diye yakındı bir öğretim üyesi dostum.
Gerçekten büyük hayal kırıklığı içindeydi. Üzülmesin diye ona farklı bir kulvardan yanıt verdim: "Benim genç arkadaşlarım da erguvanın renginden habersizler."
Sonra da oturup düşündüm. Hangisi daha önemliydi? 27 Mayıs mı, erguvanın rengi mi?
Elmalar ile armutları karşılaştırdığımı düşünürseniz haklı olabilirsiniz, ama ben yine de bunu yaptım ve erguvanın renginin 27 Mayıs’tan daha önemli olduğuna karar kıldım.
Kim olursan ol, nereden geldiysen gel şayet İzmir’de yaşıyorsan rokayı, İstanbul’da yaşıyorsan da erguvanı bileceksin arkadaş.
Bir ara gençlere haksızlık ettiğimi düşündüm. Kaç tane erguvan kaldı ki etrafta. Boğaz hattından taşınalı beri erguvana hasret kaldık. İstanbul tepelerini süsleyen o koyu pembe fırça darbelerinin şehre kattığı estetik boyutu, binlerce modern yapı diksek bile elde etmemiz mümkün değil.
İstanbul’un 2010 yılının Avrupa kültür başkenti seçilmesine, ana arterlere binlerce lale ekilmesine elbette ki çok sevindik. Ama bu sevincimizi her daim kursağımızda bırakan çok da çirkin bir İstanbul var içinde yaşadığımız. Mide bulantısı verecek kadar iğrenç bir yapılaşma, tabela kargaşası ve her yanı saran ahenksizlik, şehrin barındırdığı kültür hazinelerinden haz almamızı engelliyor.
Bir gece rüyamda gri ve sıvasız bir binaya bomba koyduğumu gördüm.
* * *
İstanbul’da yaşamak sadece Boğaz’da bir gemi üzerinde olmak, köprünün üzerinden geçerken aşağıya bakmak ya da Boğaz sırtlarından ve kıyısından etrafı seyretmekten ibaret olsaydı keşke. Ama işte sürekli hareket halindeyiz bu koca şehrin içinde ve çoğu kez öğürtüye neden olan büyük çirkinlikler karşısında estetik tat alma duyumuzu yitirme noktasındayız.
Estetik nesneler görülür, işitilir ya da yaşattıkları duyguların izdüşümü zihinlerimizde yer eder ve bu özellikleriyle de haz verirler. Karşılıksız bir hazdır bu. Üstelik estetik akıl diye bir şey de olmalıdır insanda ki onun uygulamadaki denetleyicisi olsun.
Hadi itiraf edelim. İstanbul çoğu zaman hepimizin kabusu. Estetik duygularımızı nasıl geliştireceğiz? Laleyle, erguvanla simgelerini arayan bu şehrin paralı okullarında öğrenci ailelerine yapılan vaatler arasında düşünmeyi öğretme, düşgücünü geliştirme, sabırlı olmayı ve gözlem yapmayı öğretmenin yanı sıra bir nokta daha var gözüme çarpan, o da estetik duyguları geliştirme vaadi. Bakın işte ben bu vaadin peşinden giderim, çünkü hayattan haz almayı da öğretmeli okullar çocuklarımıza.