Paylaş
Şu cümleler size çok aşina gelebilir: “Gameboy’umu geri verin! PSP’mi gizlediğiniz yeri söyleyin!”
Çocuklu her evde duyulan klasik cümleler bunlar. Çocukların bağımlı oldukları aletler yüzünden birbirine giren anne babalara iyi haberlerim var.
Video oyunları ciddi ciddi okullarda karatahtanın yerini alacak gibi görünüyor. Şu anda New York’taki Bank Street ilkokulunda eğitim video oyunlar üzerinden veriliyor ve bu okulun şanı almış yürümüş durumda. İnternette araştırınca bu konuda yapılmış yüzlerce araştırma çıkıyor karşınıza. Henüz denenen bir yöntem. Derslerin içeriği de buna göre değişiyor.
* * *
Eğitimin tarihine bakarsanız, Bolonya’da başlayan birinci nesil klasik üniversite eğitimi 19’uncu yüzyılın başında Almanya’da Humboldt ekolüyle yenileniyor ve araştırma dönemi başlıyor. Humboldt’dan 200 yıl sonra ise bugün artık üçüncü nesil üniversiteden söz ediliyor. Araştırmanın üzerine projelerini hayata geçiren girişimciler yetiştirmesi bekleniyor 3. nesil üniversitelerden.
Girişimci çocuk nasıl yetişecek? Öyle anlaşılıyor ki günümüzün çocuğuna yeni teknolojinin aletlerini ve oyunlarını yasaklayarak değil. PSP kuşağının kafası farklı çalışıyor. Onları kendimize uydurmaya çalışmak hata. Sonunda eğitimciler de buna uyanmış olmalılar ki video oyunlarla değişik bir eğitim sistemine geçiş söz konusu. Bunun yepyeni bir pazar oluşturacağını da hesaba katmak gerek. Oyun endüstrisi şimdiden hükümetlerin bu alana yatırım yapması için bastırıyor.
İngiltere’deki video oyunu üreticilerinin sektör derneği TIGA, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD’nin 2009 eğitim raporunu fırsat bilip çağrıda bulundu bile. Bu rapora göre İngiltere’de ortaöğrenim iyi durumda değil. Tabii raporun bir de bizi ilgilendiren kısmı var. Türkiye ve Meksika 28 üye içinde eğitimle ilgili pek çok göstergede en geri iki ülke.
Bu eğitim sistemi ile nasıl üçüncü nesil üniversitelere geçeceğimiz ve projeci gençlik yetiştireceğimiz ise ayrı konu.
Proje deyince şu anda gündemimizde olan Avrupa Birliği fonları akla geliyor. Hatırlarsanız Ar-Ge’yi teşvik eden 6. Çerçeve Programı’na proje üretmekte başarılı olamamıştık. Devlet bu programa katılma payı olarak 248 milyon Euro ödemiş, karşılığında sadece 48 milyon Euro’luk proje üretebilmiştik. 5 koyduk, 1 aldık lafı buradan çıkmıştı. Şimdi de 7. Çerçeve Programı için 498 milyon Euro’luk bir ön bütçemiz var.
6. Çerçeve bizim bu tür AB projelerine ısınma turumuzdu. Şimdi Türkiye tüm kesimleriyle proje yapmayı öğrenmeye çalışıyor. Bir başka gerçek; aslında araştırmacı başına ürettiğimiz proje sayısında oranımız Almanya ile başa baş. Ancak Almanya ile farkımız araştırmacı sayımız. Bu rakam orada 480.000 bizde ise 27.000.
Dünya eğitim sistemini nasıl iyileştireceğini tartışıyor, yeni yöntemleri konuşuyor.
Bizim eğitimle ilgili baş konularımız ise türban, YÖK, imam hatip...
Paylaş