HÜKÜMET nihayet sadece Avrupa Birliği politikalarıyla ilgilenecek bir bakan atadı.
Egemen Bağış, Devlet Bakanlığı koltuğuna başmüzakereci sıfatıyla oturdu. Çoktandır başmüzakerecilik yükünün Babacan’ın üzerinden alınarak AB konusuna yeterli odaklanmanın sağlanması için ilgili kamuoyundan baskı vardı. Bu kadarıyla atamayı selamlamak gerekir.
Eleştiriler ise başmüzakerecilik koltuğuna neden "teknik" bir ismin atanmadığı yönünde olacaktır. Başbakan’ın siyasi kadrosundan kendine en yakın isimlerden birini bu göreve getirmiş olması, kuşkusuz tartışılacaktır. Egemen Bağış’ın Türk-Amerikan ilişkilerindeki konumu ve ABD yönetimine yakınlığı ise Brüksel’deki Avrupa kurumlarında bazı soru işaretlerine yol açabilecektir.
Başmüzakereci atamak, hükümetin AB konusunu tavsattığı iddialarına yeterli bir yanıt olacak mıdır? Bunu büyük ölçüde Egemen Bağış’ın başmüzakerecilık performansı gösterecektir. Beklentiler yüksektir. Devletin AB ile ilişkilerini yürüten kurumlarının başında gelen Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nin dağıtılacağı konuşuluyor. Koordinasyon eksikliği had safhada. 2008 Türkiye-AB ilişkileri açısından reform sürecinin yavaşladığı bir yıl olarak kayda geçti. Hem Brüksel’de hem de Ankara’da yapıcı adımların birlikte atılması gerekiyor. Ankara ve Brüksel’in çift taraflı strateji ve vizyon eksikliğinin üstesinden gelmek kolay olmayacak.
* * *
Başmüzakereciden beklentiler kuşkusuz müzakere masasında heyet başkanlığı yapmaktan ibaret değil. Yapılan bir ankete göre Türkiye’de lise öğrencilerinin yüzde 33’ü Amerika Birleşik Devletleri’ni AB üyesi sanıyor! AB konusunda bu kadar cahil bir toplum, haliyle dezenformasyona son derece açık. Televizyonlarda her gece AB’nin amacının Türkiye’yi bölüp zayıflatmak olduğu anlatılıyor. Buna karşılık Türkiye’nin AB üyeliğini savunan cephe giderek zayıflıyor. Bunun tek nedeni, toplumun kandırılmaya müsait olması değil, suç bizzat AB üyeliğini savunanlar cephesinin kendisinde. Zira AB cephesinin içi, "AB’den çıkan her ses doğrudur" diyenlerle kaynıyor. Oysa buna hiç gerek yok.
Bu saptama bizi, Egemen Bağış’ı bekleyen bir başka soruna getiriyor, o da Türk entelektüellerinin yaklaşımı.
Bugünün Türk aydınları; ulusalcılar, ulusalcı olmayanlar ve İslamcılar diye kabaca üçe ayrılmış durumda. AB konusu her üçünün tekeline bırakılmayacak kadar kıymetli. AB meselesini, en azından sert ulusalcı akım ile "AB her zaman haklıdır" diyen ulusalcı olmayan kimi liberaller arasında teğet noktalara oturtmak zorundayız, kafası karışık olan İslamcıları da unutmadan.
AB ile ilişkilerde Türkiye’nin çıkarlarını gözetmemek gibi bir lüksümüz elbette yok. Ama bunu Türkiye’nin konumunu Ortadoğu’yu da kapsayan geniş Avrasyacı çizgiye çekmek ve AB’ye yüz çevirmek isteyenlerle aynı söylemde yapamayız. Bu anlamda bir dördüncü çizgiye ve duruşa ihtiyaç olduğu kesin. Asıl AB cephesi, bu duruşun sahipleri olan aydınlardan oluşmalıdır.
Egemen Bağış’tan en büyük beklentimiz, giderek uçlarda radikalleşen kamuoyunu, ulusal çıkarlarımızın AB üyeliğimizi gerektirdiği noktasına çekmesi olmalıdır. AB müzakere heyetini yönetmekten çok daha zor olan da budur.