Arzu başka, aşk başka...

“Arkadaşlar, arzu başka, aşk başka; lütfen. Türkiye AB’ye girmeye arzuludur, doğru, ona girme isteğiyle yanar, eyvallah, ama hakiki bir aşkla sevdiğini iddia etmeyin, inandıramazsınız.”

Haberin Devamı

Bu satırlar Vivet Kanetti’nin “Bana Modern Türk’ün Tarifini Yapabilir misin? Kaan” adlı kitabından. Benim gibi, bazı yeni çıkan kitapları hak ettikleri kadarıyla atlaya zıplaya okumaktan bıkanlara özellikle tavsiye edilir. Bu kitabı ise bekletip gerçek okuma vakti ayırmakta haklı çıktım. Analiz derinlemesine. Dil eğlenceli (Bkz. Bu yazının ilk cümlesi.) 

Hayali bir televizyon kanalı, Biri Bizi Gözetliyor havasındaki bir programı yayına koyar. Katılan Türkler, AB Türkiye’ye kucak açana kadar bulundukları mekândan dışarı çıkmamaya söz vermişlerdir. Bir tür “gönüllü rehin olma” durumu yani...

Kanalı izleyenlerin sitesinde geçen atışmalar, modern Türkiye’nin kimlik çatışmalarına ayna tutar.

Haberin Devamı

Bayramınızı kutlarken, kitapta kurban kesimi muhabbeti olduğunu da eklemem gerek. Siteye yazanlardan biri “Geçmiş yıllardaki kurbanların ahı mı tuttu kuş gribi eşliğinde giriyoruz bayrama... Komşuya üstünlük taslamak için alınan kurbanlıklar... Taksitli, kredi kartlı... Perdelik kumaş ve kanepe alırcasına” der.

Bir de tabii ezan meselesi. Bayramın ilk ezanını kör karanlıkta deprem sanan biri: “O ne bağırış, o ne ‘Haydin günahkarlar, fırlayın cehennemliksiniz’ alt dilidir... Diskolara desibel ölçmeye koşan ekipler şimdi arazi.”

Bir diğeri ise “Bu topraklardan felsefe fışkırmayışının hiç değilse biri ezan sıklığı olabilir mi?” diye sorar: “Tam kafayı toparlayıp bir şeyler düşünmeye koyulacaksın, kurcalama denemesindesin ve bu başlı başına bir konsantrasyon, bir cesaret çıtası ister, hadi gümbür gümbür bir ezan. Sustuğunda, nerede kalmıştık, konuyu güç bela toparladın, gene ufaktan tefekküre dalar gibisin, dalmaktasın, hadi... gene bir ezan.”

Kurbanla ilgili bir başkası lafa karışır, hem de George Bataille’dan örnekle: “Kurban kesmek, zincirinden kopma korkusudur. Seküler dünya, kendisini yok edebilecek şiddetten kurban eylemi sayesinde kendini kurtarır.”

* * *

Yazarın dili eğlenceli olduğu kadar sivri de. Örneğin program hakkında bir Aydınlar Dilekçesi yayınlanır, 130 imzalı. Sitedekilerden biri sorar: “Bu imzacı aydınların sayısı neden yıllardır 130’dan 131’e çıkmaz 80 milyonluk ülkede...” Bir başkası yetiştirir cevabı: “Çünkü her biri şimdi adeta bir şahsiyet.”

Haberin Devamı

Ve TV tartışma programlarına Nurullah Ataç’ın besiye konmuş kaz benzetmesiyle laf sokuşturma: “...sindiriyor mu sindirmiyor mu aldırmazlar... Karmaşık birtakım düşünceleri yutmuşlar, sindirememişler kendilerine. Onları söylerken bir de kabarmaları, kurumlanmaları var, en çok ona tutuluyorum...”

* * *

Dolmabahçe Sarayı’nın önünde geçerken Osmanlı mirası rüzgargülüne bakın. Kanetti’nin kitabından öğrendim: “O antika değeri hiç değilse tırmanıp sökememişti kimse; ucundaki güney ve kuzey işaretleri hâlâ gavurca... Servetimizi, İstiklal’deki şaraphaneleri, Markiz’deki garsonları, Rejans’ları ve rejimi millileştirmek için sarf edilmiş onca gayrete rağmen... Hâlâ S ve N! Sud et Nord ya! South and North! Sur y Norte! Yönümüzü bulamıyorsak biraz bundan mı?”

Yazarın Tüm Yazıları