HERHANGİ bir dış seyahate 45 kişilik gazeteci heyetiyle çıktığımı hatırlamıyorum, ama Türkiye bu açıdan bir ilki "başarmak" üzere.
Önümüzdeki 5 Haziran’da Avrupa Birliği’nin enerji konferansı toplanıyor. Avrupa’ya giden enerji transit yolları üzerindeki Türkiye, AB enerji güvenliğinde giderek daha stratejik bir konum kazanıyor. Avrupalı gazeteciler bunu anlasınlar diye AB iletişim bölümü, 15 kişilik bir gazeteci grubunu Türkiye’ye getirmeye karar vermiş. Enerji konularında yazan 15 gazeteci seçilip konferansa çağrılmış, gezi programına Ceyhan terminalini ziyaret de eklenmiş.
Buraya kadar her şey iyi. Ama biz "vur dedin mi öldür" demişiz. Ankara’dan Brüksel’e haber uçurulmuş. "30 gazeteci daha getirin, biz ağırlarız" denmiş. Sonuç olarak 45 gazeteci birden, ana teması enerji olan bir gezi kapsamında Türkiye’ye geliyor.
45 gazetecinin aynı anda, aynı konuda ülkemize gelmesi sonuç odaklı bir iletişim çalışması değil. Başbakan’ın dış geziye giden uçağına işadamı doldurmuyoruz ki...
Ziyaretin konsepti olması, geçen yılların "yedir içir, güneşte yatır" davetlerinden elbette daha ileri bir aşama, ancak bu kadar çok sayıda gazeteciyi bir arada getirmek yerine 15’er kişilik gruplarla yetinilmeliydi. Evinizde bir davet verdiğinizi düşünün. 15 kişiyle mi tek tek daha kolay ilgilenirsiniz, yoksa 45 misafirle mi? 15 kişilik davet daha sıcak ve samimidir, buna karşılık 45 kişilik davet yüzeysel kalır.
Bulmuşsun bunuyorsun diyenler çıkabilir. Ancak gazeteci milleti, her şey dahil kitle turizmi yaklaşımından pek hazzetmez. Türkiye’nin iletişim stratejisi kapsamına girmesi gereken işlerde hata yapmak lüksüne sahip değiliz.
* * *
Forum İstanbul toplantısında, European Policy Forum’un başkanı ünlü İngiliz lobici Graham Mather’le birlikte "İletişimin Gücü ve Lobicilik" başlığı altında bir akşam yemeğinin konuşmacısı oldum. Graham Mather’le birleştiğimiz nokta, ülke tanıtım stratejilerinin uygulanmasında mümkün olduğunca çok tarafı katmak. İş dünyası, sivil toplum, akademik kuruluşlar, sanat ve kültür insanları, öğrenciler... Çok yönlü bir iletişim eylem planıyla hareket etmek gerekiyor. Stratejiyi devlet yaptıktan sonra işin uygulamasını yukarıda sayılan gruplara delege etmek sağlıklı bir yöntem.
Başka ne iletişim hatamız var? Türkiye bugüne dek sadece AB’den tekme yendiğinde tepki verme politikası izledi. Oysa proaktif olmak gereği var.
Graham Mather’e göre Türkiye, Brüksel’de baskıya açık yumuşak bir hedef olarak görünmekten çıkıp, ne istediğini bilen bir çetin cevize dönüşmeyi denemeli.
Türkiye, AB ile ilişkilerde çeşitli nedenlerle içinden geçtiğimiz bu durgunluk dönemini, çok katılımlı ve omurgalı bir iletişim stratejisinin eylem planını hazırlayıp hayata geçirerek değerlendirebilse ne iyi olurdu.