Paylaş
Birincisi Türkiye’nin Ortadoğu’da bölgesel güç mü olacağı, yoksa AB’ye girmeye çalışan son “Balkan ülkesi” konumunda mı kalacağı gibi ilginç tartışmaları da birlikte getiriyor. İkincisi ise AB’nin vize konusundaki çifte standardına ve “Merkozy” sendromuna tepkiyi yansıtıyor. Türk sanayiinde Gümrük Birliği’ni değiştirme sinyalleri var.
Ancak 2009’un dökümünü yaptığımızda AB konusunda ciddi atılımlar içerdiğini de görebiliriz.
2009’da Avrupa ile ilişkiler önceki yıla göre daha yoğun geçti.
Yılın başında Başbakan Erdoğan ilk kez Brüksel’e gitti ve Türkiye’nin yeni mesajını duyurdu: “AB’ye yük olmaya değil, yükünü hafifletmeye geliyoruz.”
Şubat ayında Türkiye-AB gündemine aktör Atilla Olgaç’ın “1974’te Rum esirleri öldürdük” açıklaması gülle gibi düştü. Durum Cenevre Konvansiyonu’nun ihlali olarak karşılandı.
Türkiye raportörü Oomen-Rujten önemli bir laf etti: “Hedef müzakere başlığı açmaktan çok Türk demokrasisini adam etmek” dedi.
Baykal nihayet Brüksel’e gitti. En önemli gelişme ise Avrupa Adalet Divanı’nın Türk vatandaşlarına AB’nin uyguladığı vizeyi anlaşmalara aykırı bulmasıydı. Türkiye, Kyoto Protokolü’ne taraf oldu, Meclis’te Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruldu.
Martta en çok enerji konuştuk. “Avrupa’nın Enerji Merkezi Türkiye” konulu toplantı yapıldı. Avrupa Parlamentosu Türkiye raporunda reform sürecinin son üç yılda yavaşlamış olduğuna dikkat çekildi. “Siyasi partiler yasanızı yenileyin, ifade ve basın özgürlüğü tam değil” denildi. Abdullah Gül, Avrupa İş Zirvesi’nin onur konuğu oldu.
Nisanda alkollü içkilerde AB ile vergi uyumu sağlandı. Obama’nın Avrupa’dan önce Türkiye’yi ziyaret etmesi ve AB üyeliğini desteklemesi gündeme damgasını vurdu.
Mayısta Almanya ticari amaçlı seyahat edenlerin vizeden muaf olacaklarını açıkladı.
Haziranda Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nin teşkilat yasası çıktı. Vergilendirme başlığı müzakerelere açıldı. Hükümetimiz hazırlıkları tamamlayamadığı için Sosyal Politika ve İstihdam başlığı açılamadı.
AP seçimleri gerçekleşti, Avrupa’da sağın zaferi kutlandı.
Temmuzda Nabucco Hükümetlerarası Anlaşması imzalandı. AB ile ilgili tüm önemli görevlere yeni atamalar yapıldı.
Ağustosta demokratik açılım tartışmaları başladı.
Eylülde Merkel ve Sarkozy’nin “imtiyazlı ortaklık” önerisi Türkiye’ye karşı yeni bir “Berlin Duvarı mı örülüyor” sorusunu akıllara getirdi.
Ekimde Davutoğlu’nun Brüksel çıkarması vardı. Reform süreci hızlandı. Türkiye-Ermenistan Protokolü imzalandı.
2009 İlerleme Raporu’nda Siyasi Partiler Yasası’nın AB standardında olmadığı hatırlatıldı. Basın özgürlüklerinin göz ardı edildiği vurgulandı. Gençler arasında işsizlik oranının yüzde 24 olmasına dikkat çekildi.
Kasım ayında Olli Rehn, “AB sınırları Balkanları ve Türkiye’yi kapsar” dedi. AB Komisyonu tamamen yenilendi.
Aralıkta Türkiye’nin AB iletişim stratejisi medya ile paylaşıldı. Çevre faslı açıldı. Güney Kıbrıs 5 başlığa daha veto getirme tehdidinde bulundu.
Yeni yıla fırtınalı havada giriyoruz. Türkiye-AB ilişkileri 2010’da daha zor geçecek.
Türkiye iç sorunlarını daha barışçı bir şekilde çözdüğü ve Ortadoğu’da gücünü artırdığı ölçüde, ekseninin Batı yönünde sağlamlaştığını hissedecek.
Şasiyi sağlam tutalım, kaportayı nasılsa düzeltiriz...
Paylaş