MESELE vizyonsuzluksa Avrupa Birliği'nin durumu da bizden farklı değil. Avrupa, ABD'ninkine alternatif bir dünya vizyonu üretmekte başarısız.
Amerika ise Suudi Arabistan'daki üslerini söküp başka yere taşıyor, fakat aynısı Almanya'daki üsleri için de geçerli! Bundan böyle Amerika için Avrupa'da en gözde ülkeler, Macaristan, Bulgaristan ve Romanya. Birincisi Orta Avrupa'ya hákimiyet bakımından önemli bir üs. Diğer ikisi ise Ortadoğu coğrafyasına en yakın konumdaki Müslüman olmayan ülkeler. Bu iki ülke özellikle de Türkiye'de yaşanan tezkere olayı nedeniyle ABD için artık çok önemliler. Özetle, stratejik değer tayininde coğrafi boyut tek belirleyici olmaktan çıkıyor. Soğuk savaş döneminde ABD için stratejik önemi olan bölgeler bugün hiçbir şey ifade etmeyebiliyor. Örneğin, Kuzey Norveç. Örneğin, Japon denizi. Bunun sonucunda Amerikan güçleri küresel düzeyde yeniden yapılanıyor.
Avrupa Birliği ise Irak Savaşı'nda güvenlik ve savunma bacağını kaybetti. Dahası, küresel ekonomiyi de artık ABD yönetip yönlendiriyor.
CLINTON-BUSH FARKI
11 Eylül, Amerikalı demokratların strateji belirleme rolünü zayıflattı ve muhafazakárları güçlendirdi. Ve bunun ucu Türkiye'ye dokundu.
Clinton dönemini hatırlayalım. O günlerde AB ve ABD ne güzel anlaşıyorlardı. 1999 Helsinki Zirvesi'nde Clinton Türkiye'yi destekledi diye kimsenin kaşı havaya kalkmamıştı. Tam tersine, adaylık statüsünü elde etmemizde Amerika'nın çok büyük katkısı oldu.
Gelgelelim Başkan Bush'un AB üzerindeki etkisi olumsuz. Bunun böyle olduğunun açık göstergesi Helsinki'den üç yıl sonra Kopenhag'da aldığımız sonuç.
Irak Savaşı, Türkiye-AB ilişkilerini etkileyecek, ama bu işin asıl başlangıcı 11 Eylül. Gelelim tezkerenin Türkiye-AB ilişkisini düzelteceği savına. Keşke bu beklenti gerçek olsa. Hiç olmazsa kayıplarımızı bu şekilde telafi ederdik.
TEZKEREYİ ABARTMAYIN
Verilen demeçleri doğru dinlemek gerek. Birdenbire AB meselesi neden tekrar gündemimize geldi? AB Komisyonu üyesi Verheugen ‘‘Tüm siyasi kriterleri yerine getirirseniz 2005'te müzakere açılır’’ dediği için mi? Bu cümle daha önce bin kere söylenenin tekrarı değil mi? Bunda yeni olan ne var? ‘‘2013'te üye olabilirmişiz’’ diye zil takıp oynamak yerine ‘‘Neden Romanya ve Bulgaristan'la birlikte 2008'de değil?’’ diye sorgulamak daha doğru olmaz mıydı? Hem tüm siyasi kriterleri yerine getireceğim, hem de daha sekiz yıl bekleyeceğim. Var mı bunun başka bir örneği?
Olay şundan ibaret: Bizde 23 Nisan krizi çıkınca, ordunun rolünü azaltma konusunda AKP iktidarı AB'ye sarılabileceğini hatırladı. Hepsi bu.
AB hele kendine bir vizyon çizmeyi başarsın, belki bir gün bunun içine Türkiye'yi de yerleştirmeyi başaracaklar. Sorun sadece bizde değil, aynı zamanda Avrupa'nın da vizyonsuzluğunda.