İşte, içinden, son zamanların popüler kelimesi ’farkındalık’ın geçtiği bir yazı! Sinerji, farkındalık gibi kelimeleri duymaya dayanamıyorsanız, kelimeye takılmadan okuyun, derim.
Çünkü 4 Eylül 1982’de Jiddhu Krishnamurti adlı bilge kişi tarafından yazılmış bu yazı, sizi durup düşünmeye sevk edecek.
İnsanın dünyada yarattığı karmaşaya, savaşlara ve tüm korkunç şeylere bakın. Bu, ne karamsar ne de iyimser bakış açısı. Yalnızca olan gerçeklere bakın. Görünen şu ki, bu dünyada barış, dostluk ve şefkat içinde yaşamak mümkün değil. Kişinin kendisiyle ve dünyayla barış içinde yaşaması için büyük bir zekaya gereksinmesi var. Burada yalnızca barış kavramına sahip olmaktan söz etmiyoruz...
Böylesine karmaşanın ve haksızlıkların hakim olduğu bir dünyada kişinin zihninde ve kalbinde kendisiyle barışık yaşaması mümkün mü?
Sürekli bir şeylere özlem duyulan, çelişkiler, rekabet, taklit ve uyum sağlama çabasıyla dolu bir yaşam değil; nispeten doyuma ulaşmış bir yaşam değil; biraz şan şöhret, biraz maddi zenginliğe ulaşılmış bir yaşam değil, ama barışın olduğu bir yaşam.
Dinginliğin, canlılığın onurla var olduğu bir yaşam. Böyle bir yaşam olabilir mi?
Her sabah gazetelerde korkunç şeyler okuyoruz. Kişi, insanlığın geldiği bu noktayı gözlediğinde, böyle bir soru sormanın gereksiz olduğunu bile hissedebilir.
Hiç sorunsuz, hiçbir bencillik olmadan, içsel dinginlikle bu dünyada yaşamak nasıl mümkün olabilir? Bu konuda yalnızca sözcüklere dayanarak konuşmak bir anlam taşımaz. Ama tam bir dinginlik boyutunda birbirimizle iletişim kurmak zekayı gerektiriyor.
Barışçıl bir yaşam için kişi, düzensizliğin nedenini araştırmak zorundadır:
Doyuma ulaşma arzusu, doyuma ulaşamama endişesi, kişinin söyledikleriyle yaptıklarının tutarsızlığı, bir şeyleri bastırma ve başarma çabaları.
Bu, sonu gelmeyen çabaların kökeninde ‘ben’ ya da ‘ego’ dediğimiz, düşüncenin oluşturduğu kişiliğimizin ayrılık ve yalıtılmışlık duygusu var.
Tüm aktivitelerimiz düşünceden kaynaklanır, düşünce de bilgi ve deneyim birikimi olan belleğin tepkisinden başka bir şey değildir. Peki bilgi ve düşüncenin insanın yozlaşmasıyla bağlantısı nedir?
İnsan, bilim, psikoloji, biyoloji, matematik dünyasında müthiş bir bilgi birikimine sahip ve bilgi aracılığıyla yükseleceğimizi, özgürleşeceğimizi, dönüşeceğimizi düşünüyoruz...
Daha gelişkin bilgisayarlar ve atom bombaları yapabiliyoruz. Ama bilgi bize adil, özgür ve özünde iyi bir yaşam verdi mi?
KAYDETMEMEK MÜMKÜN MÜ
Özgürlük, adalet ve iyilik; bu üç şey, insanlığın uygarlık tarihi boyunca peşinden koştuğu, ama çözümünü bulamadığı üç soru. Ama bu dünyada adalet yok. Adaletin tohumu, anlayışımızın derinliğinde, yani içimizdedir.
İyilik ne? Kötülüğün zıddı değil. Doğruyu, yanlışı gören, duyarlılığını koruyan ve bunları anında gören ve davranan bir eylem. Özgürlük ise karmaşık anlamlar taşıyor...
Anılar, beyinde bir kayıt oluşturur. Bu hatırlamalar beyindeki kasetlerin tekrar tekrar dönmesidir. Kaset, bellektir ve bellek, zamandır. İşte bize acı çektiren bu bellektir.
Peki kaydetmemek, kaset oluşturmamak mümkün müdür? Bu, çok ciddi bir sorundur. Gördüğünüz her şey belleğinize kaydedilir. Oysa bir şeye tüm farkındalıkla bakıldığında kayıt olmaz.
Farkındalığın ışığı, tüm kaydetme mekanizmasını iptal eder.
‘Keşke o, burada olsaydı’ düşüncesi kişiye acı verir. Tüm bunlar bellek, düşünce ve zamanın ürünüdür. Psikolojik kayıt olmaksızın böylesine bir farkındalıkla yaşamak mümkün mü?
Yalnızca farkındalığın olmadığı yerde kayıt vardır. Kişi, böylesine bir farkındalıkta olduğunda acı tümüyle farklı bir anlam kazanır. Acıdan öğrenilecek bir şey yoktur. Sadece sonu vardır. Acının bittiği yerde sevgi vardır.
Kişinin tüm yaşamı anılardan oluşuyorsa, duvarda resimler hálá asılıysa, kişi bu anıların girdabı içinde bir başkasını nasıl sevebilir? Acının sonu, sevginin başlangıcıdır.
Bir öğretmen, öğrencileriyle her sabah iyilik, güzellik ve sevginin doğası üzerine konuşuyordu.
Bir sabah, tam konuşmasına başlarken pencere pervazına bir kuş kondu. Bir süre şakıdı ve uçtu. Öğretmen öğrencilerine şöyle dedi: ‘Bu sabahki konuşma sona erdi.’
Oldukça iddialı bir teklif bu: ‘Zamanı, mekanı unut; ‘an’a odaklan ve böylece kaydetme! Dolayısıyla üzülme.’ Mümkün mü sizce?
Farkındalığın Işığı adlı kitap Ötesi Yayınları’ndan çıktı. Okumanızı, Krishnamurti’yi araştırmanızı tavsiye ederim.
Biliyor musunuz
Size ilginç bir dergiden bahsedeyim: X Dergisi; içeriğinde kişisel gelişim-paranormal-UFO-uzay bilim-doğal yaşam- alternatif terapiler var.
‘Aman canım bunlar da deli saçması şeyler’ demeyin; bir göz atın. Açık fikirli olmaktan kimseye bir zarar gelmez. Ayrıca 7 Eylül’den itibaren her salı 23:45’te Flash TV’de Haktan Akdoğan’ın hazırlayıp sunduğu ‘UFO Gerçeği’ adlı program yayınlanacak. Uzayla ilgilenenlere duyrulur.