Paylaş
1) Önce güncel haberler... Duayen spor spikeri, özellikle boks maçlarının unutulmaz sesi Orhan Ayhan meslekte geçirdiği 61 yıl 275 gün ile ‘dünyada en uzun kariyere sahip erkek spor spikeri unvanını’ elde ederek Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi. Bununla ilgili duyguları neler? Orhan Bey, “Hep aklımda olan bir hedefti çünkü...” diye başlıyor yanıtlamaya: “Yurtdışında her şeyimizi küçümserler. Oysa Türkiye sporun her alanında var ve büyük başarılara imza atıyoruz. Bir spor anlatıcısının da başarısıyla adının yazılmasını istedim. Bir adam düşünün; işe el yazısıyla haber hazırlayarak başlıyor, sonra daktiloya geçiyor, oradan radyoya ve televizyona geliyor ve sonunda Guiness Rekorlar Kitabı’na giriyor. Türkiye’nin sporcuları kadar spor medyasının da ne kadar başarılı olduğunu herkes görsün istedim. Guiness için başvuru sürecini oğlum Korhan Ayhan yürüttü.”
Fotoğraf: Murat ŞAKA
PARAYLA SATIN ALINAMAYACAK ŞEY: TECRÜBE
Orhan Bey, eski albümleri karıştırmaya bir bilmeceyle başlıyor. Parayla satın alınamayacak ve satılamayacak şey nedir? Cevabı: “Tecrübe! Tam 61 yıldır bu işle ilgileniyoruz. Halen çalışıyorum; son birkaç yıldır Wushu, Kung fu maçlarını da anlatıyorum.”
Sene 1940'lar/İlkokulu bitirdiği gün annesi Fikret Hanım’la...
Peki her şey nasıl başlamış? Orhan Ayhan, 1938 yılında İstanbullu bir anne ile babanın oğlu olarak dünyaya geliyor. Çocukluğu İstanbul’un çeşitli semtlerinde geçiyor; Kartal, Kadıköy, Aksaray, Fatih... En son Büyük Langa bölgesine yerleşiyorlar. Babası Milli Piyango memuru. Meşhur ‘Nimet Abla Gişesi’nin rakibi ‘Tek Kollu Cemal’in yanında çalışıyor. Ayhan, “Çekiliş günlerinde çok coşkulu anlar yaşanırdı. Babam güzel para kazandı. Sonra müteahhitlik işleri yaptı. Karagümrük’te Vefa Kulübü’nün başkanlığını yürüttü” diye anlatıyor.
Orhan Ayhan, Zeynep Bilgehan
YOLCU OLMADIK HANCI OLDUK
Orhan Ayhan da çok küçük yaştan itibaren hep sporla ilgileniyor. İstanbul Erkek Lisesi’nin ortaokulunda basketbol takımında kaptan olarak oynuyor. Ancak asıl olay yeri: Langa’da, ‘Kırmızı Toprak’ denen futbol sahası. Hem mahallenin gençleri hem Ayhan’ın deyimiyle ‘kurtlarını dökmeye gelen’ profesyonel futbolcular burada buluşuyor. Heyecanlı maçlar oynanıyor. Futbolcu olma hayali bir maç sırasında ayağının kırılmasıyla son buluyor. Ayhan, “Yolcu olmadık, hancı olduk!” diye gülüyor.
Sene 1962/Sene 1960'lar-Spor spikerliğinde ilk yıllar
2) RUHİ SARIALP’TEN GELEN TEKLİF
İstanbul Erkek Lisesi Ortaokulu’ndan sonra İstiklal Lisesi’ni bitiriyor. Müziğe de merakı var: “Ben esas İstanbul’da, konservatuvara gidecektim. Hem klasik Türk müziği hem Çok sesli Batı müziğini seviyordum. Operaya ilgim vardı; içimden tenor olmak geçiyordu. Konservatuvardan ‘Kayıt için pazartesi gelin’ dediler. Oradan dönerken Beşiktaş’ta, Denizcilik Okulu’nun önünde çocuklar top oynuyordu. Onları izlerken bir genç yanıma geldi ve müdürün beni çağırdığını söyledi. Müdür; muhteşem sarı saçlı, boylu poslu bomba gibi bir adam. Kendini tanıttı: “Ben Ruhi Sarıalp.” 1948 Londra Olimpiyatları’nda atletizmde bronz madalya almıştı. Bana, “Bomba gibi adamsın, pazartesi gel, seni güverte subayı yapacağım’ dedi.
Sene 1970'ler/Eskişehir’de kulübeden ilk TV canlı yayını
3) O ZAMAN İNTERNET YOK HABERİ ELLE YAZIYORSUN
İki teklif... Ayhan ne yapacağını düşünürken ‘Kırmızı Saha’daki maç arkadaşlarından dostu Erol Çetindağ’dan üçüncü bir teklif geliyor: “Erol fotomuhabiriydi. Ünlü topçularla söyleşilerine, işine imrenirdim. O pazar geldi, ‘Orhan sana iş buldum. Pazartesi Son Posta Gazetesi’nde işe başlıyorsun’ dedi. Son Posta’yı Çetin Emeç’in babası Selim Ragıp Emeç çıkarırdı.”
Ayhan, tercihini hiç düşünmeden gazeteden yana kullanıyor. Spor muhabiri olarak basın dünyasına adım atıyor. Sene 1957. İlk iş gününü anlatıyor: “Beni ‘bütün haberlerin meydana geldiği yer’ diye Beyoğlu’ndaki Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü’ne yolladılar. O zamanlar internet filan yok! Haberi kendin alacaksın, kâğıt kalemle yazacaksın. İşin en çok heyecanını ve hareketini sevdim.”
Sene 1970/Düğünden...
4) BOKSUN CAZİBESİ: HEYECANLI MAÇLAR, APARKATLAR
Bir buçuk sene sonra Tercüman’a transfer oluyor. Burada 30 yıl geçiriyor. Boksa ilgisi bu dönemde başlamış: “Pek çok spor dalından insanla samimiyetler kurdum ama en çok boksta, çünkü o dönem efsanevi boksör Garbis Zakaryan vardı. Onunla çok iç içe oldum.”
Peki boksun en çok nesini sevmiş? Yanıtı: “O sıralarda Türkiye’de boks maçları çok meşhurdu. Spor ve Sergi Sarayı’nın içinde 5 bin, dışında 10 bin kişi olurdu. Hiç boks yapmadım ama ileri derecede kabiliyetim vardı. Gece uyurken bile rüyamda boks müsabakalarının yorumunu yapardım. Boksu çok sevdim; akıllı hareketleri, aparkatları... Bir aparkatla 100 kiloluk adamın ayağı yerden kesilebiliyor.”
5) HALİT AĞABEY BENİ SPİKERLİĞE İTTİ
El yazısından daktiloya, radyodan televizyona demiştik... Yazılı medyadan spor spikerliğine geçişi nasıl olmuş? Ayhan anlatıyor: “Bunda Halit (Kıvanç) ağabeyin önemli bir rolü var. Sene 1962. Halit ağabey, ‘Orhan, ben BBC’ye gidiyorum. İlk defa olarak spor spikerliği imtihanı açılacak. Senin de ismini yazıyorum’ dedi. Ona ‘Hayır’ diyemezdim, ‘Emrin olur ağabey’ dedik. İstanbul Radyosu’na gittik. O zaman TRT; Türkiye Radyo Kurumu’ydu. İmtihana 165 kişi katıldı. Bize önce haberleri okuttular. Sonra bir buçuk ay banda maç anlattırdılar. İlk anlattığım maç 1963’te Galatasaray-Milan maçıydı. Heyecan içindeyim! İlk golü de biz attık.”
Sene 1972/“Boks maçı anlatmak çok ince bir iştir; nereye vurulduğunu, gözünün neresinden ıska geçtiğini, boksörün nereden nereye gelmek istediğini, ne halde olduklarını gözüne bakıp söyleyebilirdim.”-Sene 2011/Ölümünden birkaç ay önce Lefter ile hastanede...
Anlatmayı en sevdiği sporcular kimlerdi? Cevabı: “Tarzan Mehmet Ali, Metin Oktay, Lefter. Bunların dışında herkesin hakkını yediği Kadri Aytaç vardı. Dünyanın ünlü futbolcularından birisi; iki ayak oynar, müthiş çalışkanlık, 90 dakika hırs ve sahanın her yerinde...”
BURNUMA KOKULAR GELİRSE BİL Kİ GOL
Teknolojinin ilerlemesi maçların romantizmini azalttı mı? Ayhan, “Bilakis heyecanı ve iddiayı artırdı” diye yanıtlıyor: “Türkiye’de dediğimin olmaması nadirdir. Maçlarda da bütün millete hâlâ hakemlerden önce skoru veren adamım. ‘Burnuma kokular geliyor’ dediğim anda bil ki gol geliyor! Maçı anlatırken göz gözü görüyor. Bazen bir olay olur. Hakem oralı olmaz ama seyirciler bağırır. Seyirci her şeyi hepimizden önce ve çabuk biliyor. Sonunda mutlaka seyircinin dediği çıkar; ofsaytsa ofsayttır. Hepsinde seyirci haklıdır.”
GRİ GECELER
İyi maç anlatmanın püf noktası nedir? Ayhan, “İşimi sporcularla birlikte yaşayarak yaptım” diyor. Üstelik koşullar şimdiki gibi değilmiş: “Gece maçlarında oyuncuların bacaklarını görerek anlatıyordum! Dolmabahçe Stadı’nda ışıklandırma başlamıştı, ama ne ışıklandırma; gri geceler... Tarzan Mehmet Ali, Mehmet Oktay, Şeref Has... Maçlarını yıllardır izleyip tanıdığım oyuncuların bacaklarına, adalelerine, çalımlarına bakarak tanırdım.”
Sene 1976
MUHAMMED ALİ’YE DEDİM Kİ...
Ayhan’ın ‘unutulmaz’larından biri ünlü boksör Muhammed Ali ile görüşmesi:“Hünerin ve çevren varsa görüşürsün. Şampiyon boksörümüz Cemal Kamacı’nın menajeri Willy Seller bana hayrandı. Muhammed Ali maçı etkinliğin yöneticisiydi. Odada Ali’ye, ‘Türkiye’de kadınlar bokstan nefret ederdi. Muhammed Ali ringlere çıktıktan sonra hepsi Muhammed Ali hastası oldu. Bu maç için tebrikler, başarılar’ dedim.”
Paylaş