Paylaş
Hasret sona erdi. Kısa bir aranın ardından Türkiye’nin en uzun soluklu dizilerinden Arka Sokaklar Kanal D’de ekranlara geri döndü. Sevenleri, ‘Rıza Baba’ karakterini canlandıran usta oyuncu Zafer Ergin’e kavuştu. Ergin, tam 18 yıldır bu rolü canlandırıyor; Rıza Baba, başkomiser olarak başladığı ‘Arka Sokaklar’ mesaisinde üçüncü sezondan dokuzuncu sezona kadar emniyet amiri olarak görev yaptı. Son dokuz yıldır da emniyet müdürü. Bu istikrarla yükselişte olan rolü canlandıran Zafer Ergin’in gerçek hayattaki prensipleriyle de son derece uyumlu! Zira, dizi setlerinde ‘Ankara’dan gelen adam’ olarak nam salan Ergin yaşamı boyunca hep “Her ne olacaksam onun en ilerisi olmak” idealinin peşinden koşmuş. Uzun soluklu Arka Sokaklar’dan önce tam 50 sene Devlet Tiyatroları’ndaydı! Gönlünün hâlâ tiyatroda olduğunu söyleyen Ergin’le eski albümleri karıştırdık… Kendi deyimiyle ‘hayatının ilk iki sezonu’nu dinledik.
İSİM BABASI REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Zafer Ergin, ikisi de devlet memuru Tatar asıllı bir anne ile Makedonya göçmeni bir babanın iki çocuğundan ilki olarak Ankara’da dünyaya geliyor. Hangi sene? Gülerek, “1900 bilmem kaç! Hatırlamıyorum. İstersen 1950 yazabilirsin” diyor. Fiziksel görünüşüne bakacak olursak 1960 bile yazılabileceği konusunda hemfikir oluyoruz. Hangi günde doğduğu konusundaysa şüphe yok; 30 Ağustos. İsminin konmasının da çok özel bir hikâyesi var. Zafer Bey’den dinleyelim: “Annem Milli Eğitim Bakanlığı’nda Reşat Nuri Güntekin’in yanında çalışıyordu. Annem doğumdan sonra ona ‘Oğlan oldu, 30 Ağustos’ta doğdu, henüz isim koymadık’ diye haber vermiş. O da, ‘Herif ismiyle gelmiş zaten, ne düşünüyorsunuz?’ demiş ve ismimi Zafer koymuşlar.”
Zafer Ergin - Zeynep Bilgehan
AKIL BALİ OLDUĞUNDA…
Ergin çocukluğunu anlatmaya, “Eskilerin deyimiyle ‘akil baliğ olduğunda’ yani yaşamıma göz açtığımda…” diye devam ediyor: “Biraz hırçın bir çocuktum. Dediğim dedik, çaldığım düdük! Bütün öğrenim hayatım Ankara’da geçti. Anafartalar Caddesi’nde bahçeli, eski bir Ankara evinde otururduk. Her şeyi gözlemleyerek büyüdüm. Her şey dikkatimi çekerdi. Küçük yaştan itibaren, belki uzun boyumdan dolayı, hep lider pozisyonundaydım; okulda bayrağı bana taşıtırlardı filan… 10-11 yaşından itibaren tiyatro merakım başlamıştı. Hem okurdum hem de eve Karagöz takımı aldırmıştım. Yenimahalle’de üç katlı bir eve taşınmıştık. Alt katı boştu. Orada mahalledeki arkadaşlarımla beraber çocuklara Karagöz oynatırdık. Giriş iki buçuk kuruştu. Bilet koçanlarımız vardı. Mum yakıyorduk. Bir arkadaşım mandolin, diğeri tef çalıyordu. Ben de “Hay Hak” diye Karagöz oynatıyordum. Çok eğleniyorduk.”
“Benim toplumsal yararlılık meselem var. O açıdan Rıza Baba karakteri çok içime sindi. Yaptığımız işin hem ses getirmesi hem işe yaraması lazım.”
KENDİMİ AĞIRDAN SATARDIM
Yapımcılık tecrübesini sürdürürken iyi de bir tiyatro izleyicisi… Ailesiyle sık sık Devlet Tiyatroları oyunlarını izlemeye gidiyor. Bazı günlerde babası takımını, kravatını giydirip çocuk oyunlarına bırakıyor. Okulda derslerini de ihmal etmiyor. Titiz, haklarını bilen bir öğrenci; saçların kesilmesine itiraz ediyor, haksızlık görünce boykot ediyor. İlk sahne tecrübesini şöyle anlatıyor: “Cebeci Ortaokulu’nun son sınıfında bir vodvil oynanacaktı. İlk seçmeyi kazanamadım. Sonra seçilen arkadaşla yollar ayrılınca bana geldiler. Hemen ‘Tamam’ demedim, kendimi ağırdan satardım (gülüyor)! İlk defa sahneye çıkacaktım. Provalarda söylenenleri hemen yapmazdım fakat geceleri rüyamda bile çalışırdım. İlk sahneye çıktığım an bugün gibi aklımda… Repliğim gelince ‘Herkes sana bakıyor, haydi çık sahneye’ dedim ve başladım oynamaya. Beni içe kapanık bilen hocalarım birinci perde sonunda yanıma koşup, ‘Zafer sen konservatuvara gitmelisin’ diye bana koştular.”
Baba Haydar Bey, anne Fatma Hanım ve çocuk Zafer
TİYATROSEVENLER GENÇLİK CEMİYETİ
Bu ilk performansı ona okulda şöhreti getirmiş. Ergin, “Yolda ilgiden yürüyemez oldum” diye gülerek anlatıyor: “Konservatuvar benim de aklıma yatmıştı ama… Bir tren seyahatinde meşhur bir edebiyat profesörüyle seyahat ettik. Sohbet sonunda mutlaka yüksek öğrenim yapmamı, sonra tiyatro eğitimime yönelmemi söyledi. Bunun üzerine konservatuvar sınavından vazgeçip Gazi Lisesi’ne yazıldım. Orada hemen bir tiyatro kulübü kurduk. Şimdiki Ankara Deneme Sahnesi’nin temellerini ben, Erol Kardeseci, Kerim Aydın Erdem ve Münip Senyücel attık; 50 liraya Samanpazarı’ndaki bir handa bir oda tutup dernek kurduk. Adı Tiyatrosevenler Gençlik Cemiyeti’ydi. Lise hayatım boyunca Gençlik Parkı’nda oyunlar sahneye koyduk. Bir yandan eğitimsel kurslar yapıyorduk. Devlet Tiyatrosu’ndan ağabeylerimiz, tanıdıklarımız bize yardımcı oluyor, ders veriyordu.”
SENE 2000’ler Arka Sokaklar setinden
KRAL LEAR’IN YANINDA KILIÇ TUTAN ADAM
Üniversitede Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi’ne girmiş; Sinoloji yani Çin filolojisi! Neden bu bölüm? Ergin, “Evde kendime geniş bir tiyatro kütüphanesi kurmuştum. Çin tiyatrosu çok ilgimi çekmişti” diye yanıtlıyor: “Tabii sonra çok zor geldi (gülüyor). Oradan İtalyan Filolojisi’ne geçtim. En son Sanat Tarihi Bölümü’ne girdim. Ancak tiyatro işlerinin yoğunluğu sebebiyle üçüncü sınıfta ayrılmak zorunda kaldım. Devlet Tiyatrosu’nda figürasyon yapıyordum. İlk Cüneyt (Gökçer) Bey’in canlandırdığı Kral Lear’ın yanında kılıç tutan muhafız olarak sahneye çıktım. Sene 1957. İzleyenler arasında Asuman Korat, Ertuğrul İlgin, Muazzez Kurdoğlu gibi tiyatronun ağababaları vardı. Onların dikkatini çektim. Bana ‘Sen necisin?’ diye sordular. Anlatınca beni kendi kadrolarına aldılar. O sene 10 lira yevmiyeyle geçti. Derken aldığım roller büyümeye başladı. Çocuk Tiyatrosu’nda figürasyon kadrosundaydım ama oyuncu rollerinde görev alıyordum. Sonunda benim gibi ‘dışarıda ama içeride’ olanlar özel bir yasa çıktı. Cüneyt Bey’in teşvikiyle sınava girdim. Çok iyi dereceyle geçtim. Hiç okumadan, kendi birikimimle, okuduklarım, öğrendiklerimle konservatuvardan mezun oldum.”
KENDİ ZOOM’UNU KENDİN YAP
1961 senesinde girdiği Devlet Tiyatroları’nda 70’den fazla oyunda rol aldı. Bu arada pek çok yeniliğin hem tanığı hem öncüsü oldu. Bunlardan biri televizyondu. Zafer Bey anlatıyor: “TRT ekranlarındaki ilk dramatik oyunda oynadım; Uzaydan Gelen Adam. Arkadaşlar altı aylık kurslarla İngiltere’ye gidip televizyon yapımcısı, yönetmeni filan oldular. Uzaydan Gelen Adam için bir ay çalıştık. Sahnede kameraların, bizim yerimiz belliydi. Çekimlerde yanlış olursa baştan başlanıyordu. Kameraların yerleştirildiği yerlere de önceden dekorlar için çiviler çakılmış. Finalde kameranın bana doğru yürümesi yani ‘zoom’ yapması lazımdı. Ancak kamera ayaklarından biri sahnedeki çukura düştü. Sıkışınca bana doğru gelemedi. Bunun üzerine ben çukurda mahsur kameraya doğru yavaşça yürümeye başladım. Ondan sonra bu olay TRT’de ‘Kendi ‘zoom’unu kendin yap’ diye espriye dönüştü.”
SENE 1970’ler TRT yılları
YEŞİLÇAM’IN MEŞHUR SESİ
Zafer Ergin, kendisi kadar sesiyle de tanınıyor… Önce TRT’de yabancı film ve oyunların dublajı, sonra Yeşilçam filmlerinde Tarık Akan, Cüneyt Arkın, Kadir İnanır, Orhan Gencebay gibi isimlere seslendirme yaptı. Bu dönemi şöyle anlatıyor: “TRT’ye filmler gelince Ankara’da da dublaj lazım olunca bir arkadaş İngiltere’de eğitim aldı. Sonra beni çağırdılar. ‘Shirley’s World diye bir diziye dublaj yapılacaktı. TRT binasındaki eski bir tuvaleti oda yapmışlar. Film karşımızda, önümüzde orijinal tekstin tercümesi, dublaj yönetmeni dedi ki; ‘Kulaklıkla İngilizceyi dinlerken elinizdeki teksten Türkçe lafı ağza uyduracaksınız.’ Ben başta ‘Hadi size kolay gelsin’ diye kalktım. Bir tek film için bir buçuk ay uğraştık! Sonra seri dublajlara başladık; Tony Curtis, Roger Moore… Bu arada tiyatroda da seyirci ‘Bu Tony Curtis’in sesi değil mi?” diye dalgalanmaya başladı (gülüyor). İstanbul’da yerli filmlere de dublajlar yapıyordum. Kendim dizide oynamaya başlayınca bu sefer arkadaşlar ‘Zafer Ergin oynuyor, Cüneyt Arkın konuşuyor’ diye takılıyordu”
SENE 1960’lar Üniversite yılları
AYHAN IŞIK ANISI
Bir de unutulmaz reklam filmi anısı var: “Yerli filmlerden pek hoşlanmıyordum ama maddi olarak iyiydi. Oyuncu arkadaşlar da “İlla Zafer seslendirsin” diye istiyorlardı. Ses ünlenince reklam spotları gelmeye başladı. 1983’te İstanbul’a taşındım. Kabil olduğu kadar sesimi, vurguları tipe uydurmaya çalışıyordum. Ayhan Işık bir permatik reklamında oynuyordu; smokinle yürüyor ve “Permaşarpların üstünlüğü tartışılmaz. İsteyen alsın, denesin’ diyor. Bunu tonlamalı söylemek lazımdı. Biz buna ‘Bükümleme” diyoruz; dilin müziği… Oyunculukla bir türlü senkronize olamadık. Sonunda Ayhan Bey benim seslendirmem üstüne oynadı rolü!”
SENE 1994 Cüneyt Gökçer ve Cem Kurdoğlu ile
“Oyunlarda rolün çok içine girerim. ‘Yüz Yüze’ isimli bir oyunda çok heyecan verici bir sahne vardı. Bu oyun sırasında mide ağrıları çekmeye başladım. Doktor, ‘Sempatik sinir sistemi’ni bozmuşsun’ dedi. Sonra oyunun yazarı beni izleyince ‘Siz niye bu kadar ciddiye aldınız, ben bu oyunu komedi olarak düşünmüştüm’ dedi. Çok fazla titiz düşünüyorum.”
16-17 yaşlar; ilk sahne tecrübeleri
CANIM ÇEKİNCE ALKIŞ PLAKLARI DİNLERİM
Devlet Tiyatroları’nda 50 yıl. Ergin aklının hâlâ tiyatro sahnesinde olduğunu söylüyor: “2005 senesinde beni emekli ettiler. En son 2006’da özel tiyatroda bir oyun oynadım. Tiyatro rüyalarıma giriyor. Esprisini yapıyorum; bazı geceler çok canım çekerse alkış plakları koyuyorum diye, çünkü seyirciyle sahnede oynamanın heyecanı bambaşka.” Peki bugüne kadar oynamayı en sevdiği rol hangisiydi? Yanıtı: “Devlet Tiyatrosu’nda ‘rol verilir, reddedilmez’ sistemi vardı. Bizim alışkanlığımız bunu sevmeyi öğrenmekti. İdealim ne iş yaparsam yapayım onun en iyisi, en ilerisi olmaktı. Kendi oynadığım süreçte de severek oynadım hepsini, sevmenin yolunu buldum. Aslında oyuncunun istemediği şeyi oynaması kabil değil ama maalesef bizim tiyatrolarda herkes kendini başrole layık görür. İstanbul Tiyatrosu’nda sanat yönetmenliğim sırasında oyunculara role ısınması için şans verirdim. Rolü yüceltmek de biraz aktörün işi. Oyunculuk bu zaten. Öbürü odunculuk olur!”
HENÜZ ESTETİK DÜŞÜNMÜYORUM
Zafer Ergin, yıllara meydan okuyan görüntüsüyle de çok konuşuluyor. Bu yıl 109. yaşını kutlayan Sümerolog Muzzez İlmiye Çığ’ın yeğeni olarak ailede genler sağlam! Başka sırrı var mı? Yanıtı: “Mücadele ediyoruz. Prensibim vardır; aktör dediğimiz kişilerin sağlığına, fiziğine dikkat etmesi gerekir. Belli bir kiloda olacaksın ki her rolü oynayabilesin. Yüzüme çok dikkat ederim çünkü makyaj yıpratıyor. Eskiden Ankara’da gece oyundan sonra eve geldiğimde mutlaka bir kapta su kaynatıp yüzümü havluya alıp onun buharında tutardım. Başka şey yaptığım yok. Estetik yaptırmıyorum henüz (gülüyor)! Menajerim ısrar ediyor ama ben ‘Hayır, daha idare ederim’ diyorum.”
Paylaş