Paylaş
Sene 1910... Rus İmparatorluğu’nun, bugün Özbekistan sınırları içinde yer alan Andican şehrindeyiz. Bölgenin ileri gelenlerinden ‘Hacı Galip’ küçük oğlu Yoldaş’ı da alarak hacca gidecek. Mekke ve Medine’den önceki durak, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ‘Halife şehri’ İstanbul… Bu ziyaret vesilesiyle 8-9 yaşlardaki oğlunun ismi ‘Hacı Yoldaş’ oluyor. Hacı Yoldaş, İstanbul’dan büyülenerek memleketine dönüyor. Andican’daki güzel hayatları 1917’deki Bolşevik Devrimi’ne kadar sürüyor. Rus İmparatorluğu, Sovyetler Birliği’ne dönüşürken bölgedeki çiftlik sahiplerinin malları ellerinden alınıyor. Hacı Galip hayatını kaybediyor. Oğlu Hacı Yoldaş ise 1928’de başlatılan kolhozlaştırma (kolektivizasyon) uygulaması sonucunda ‘kulak’ yani ‘halk düşmanı’ ilan ediliyor. Çalışma kampına gönderilmekten kıl payı kurtuluyor ama Emir Timur döneminden bu yana ailesinin yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalıyor. Yolda eşini kaybeden Hacı Yoldaş iki çocuğuyla komşu ülkeye, ‘Afgan Türkistan’ındaki Kunduz Bölgesi’ne yerleşiyor.
KUNDUZ’DAN TÜRKİYE’YE GEMİ GÜVERTESİNDE GÖÇ…
Burada kalmaya niyeti yok; aklı henüz küçük bir çocukken gördüğü İstanbul’da… Fakat İkinci Dünya Savaşı patlak veriyor ve sınırlar kapatılıyor. Dolayısıyla Türkiye hayali bir süre beklemek zorunda kalıyor… Şeker ve sabun imalatı işine giren Hacı Yoldaş burada iyi bir hayat kuruyor. Oğlu ve kızını evlendiriyor. Kendisi de yeniden evleniyor. 1951 yılında oğlu ‘Ahat’ dünyaya geliyor. Derken, Türkiye’de iktidar değişiyor ve Adnan Menderes hükümeti sınırları açıyor! Hacı Yoldaş, yeni eşi ve küçük çocuğuyla yeniden yollara düşüyor; bir yük gemisiyle Pakistan’dan Basra’ya, Bağdat’tan sonra da trenle Adana’ya ulaşıyorlar. Bir süre Seyhan Nehri’nin kenarında çadırlarda konakladıktan sonra ‘iskânlı göç’ politikasıyla Konya’nın Akşehir ilçesine yerleşiyorlar. Hacı Yoldaş burada kendine ikinci kez ‘yeni bir hayat’ kuruyor. Kunduz’dan getirdiği üç balya Türkmen halısını sermaye yapıyor. Kendilerine verilen arazilerle ailesine iyi bir hayat sunuyor.
‘ABD’DE İŞÇİ OLMAKTANSA TÜRKİYE’DE OKUMAYI SEÇTİM’
Ahat Andican, hali vakti yerinde bir göçmen ailenin çocuğu olarak büyüyor. Ortaokul üçüncü sınıfta bu hayat değişiyor… Baba Hacı Yoldaş iflas ediyor. Ahat Bey, “Orta Asya’dan gelmiş kişiler; ne banka ne senet biliyorlar... Her şeyi el sıkışarak yaptıklarından bir anda karşımıza muazzam bir borç yükü çıkıyor ve her şey satılıyor. Ağabeyim işçi olarak ABD’ye gidiyor. O dönem SSCB’den çıkmış kişilere ABD vize veriyordu. Ben Türkiye’de kalıp okumayı tercih ettim. Liseden itibaren bir yandan çalışmaya mecbur oldum” diye anlatıyor. İlk işi ilçedeki bir bisküvi fabrikasında oluyor. Okuldan çıkıp gece yarısına kadar önce ayaklarıyla hamur ezme işi yapıyor. Sonra terfi ederek makine başına geçiyor. Bu değişikliğin kendisine faydası, en büyük tutkusu olan kitap okumaya imkân sağlıyor! Akşehir Kütüphanesi’nin müdavimi. Ne bulursa okuyor, özellikle tarih ve felsefeyi seviyor…
‘SİYASETE GİRDİM ÇÜNKÜ…’
Ahat Andican, 1974’te Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Niyeti askerliğini bitirip ABD’de akademik kariyer yapmaktı. New Jersey’de gideceği yer bile hazırdı. Pasaportunu beklerken gönüllü çalıştığı Cerrahpaşa’da kadro açılınca kalmayı tercih etti. Bu arada ilk seçim başarısını kazandı; Fakülte Asistan Temsilcisi oldu! 1984’te ‘Türkistanlılar Kültür ve Sosyal Yardım Derneği’ni kurdu. Sovyetler Birliği ve Türk dünyasına olan ilgisini ‘bilimsel çalışmalar’a döndürdü. Andican anlatıyor: “1980’lerin ortalarında ‘Sovyetolog’ olarak tanınmaya başlamıştım. Baktım, ‘Bu adam doktor, nasıl olur?’ diyorlar; İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nü bitirerek, tarihçi unvanını aldım. Rahmetli Özal, Demirel, Yılmaz, Türkeş gibi liderlerle diyaloglarım başlamıştı.” Profesör olmadan siyaseti düşünmüyordu. 1991’de unvanını aldıktan sonra engeli kalktı ve… Andican devam ediyor: “1995 seçimlerinde ANAP ile TBMM’ye girdim. İki dönem milletvekilliği ve bakanlıktan sonra 2005’te üniversiteye döndüm. 2017’de Meral Akşener hanımefendi ile birlikte İYİ Parti kurucusu oldum. 2018 seçimlerinde yeniden milletvekili seçildim. Cumhuriyet Türkiye’si bana ve aileme yeni bir yurt olmuş, iyi bir eğitim ve akademik kariyer fırsatı sunmuştu. Bunun karşılığını vermek, bu ülkeye hizmet etmek zorundaydım. ”
RAKİP LİDERLERİN ORTAK DANIŞMANI
SENE 1988
ANAP Genel Merkezi’nde Başbakan Mesut Yılmaz ile
SENE 1988
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Pakistan Başbakanı Navaz Şerif ile bir resepsiyonda.
1997’de devlet bakanlığı ve hükümet sözcülüğü görevini yürüten Andican bazı anektodları şöyle anlatıyor: “Rahmetli Özal’ı Azerbaycan işgali için kullandığı ‘Onlar Şii biz Sünni’ sözleri üzerinden eleştirmiştim. Yıllar sonra karşılaştığımızda hiçbir şey olmamış gibi davranmıştı. Demirel’in Elçibey politikalarını eleştiren yazılar yazdım. Sonra birlikte Orta Asya cumhuriyetlerine ziyaretlere gittik. Öyle ki Mesut Bey’e, ‘Ahat, Demirel’in bakanı oldu!’ diye şikâyet etmişlerdi! Rahmetli Mesut Yılmaz’ın cumhurbaşkanı olma isteğine karşı çıktım. Bunlara rağmen beni siyaseten dışlamadı. O dönemin siyasi olgunluğu böyleydi…”
HAYAT ÖNERİSİ
Prof. Dr. Ahat Andican diyor ki: “Karşılaştığınız engeller karşısında içinize kapanmak yerine fırsat pencerelerini arayıp bulmaya ve yetenekleriniz oranında geliştirmeye çalışmalısınız. Bütün zorluklarına karşın hayat, senaryosunu büyük ölçüde kendi çabalarımızla yazabileceğimiz bir mucizedir aslında. Onu dolu dolu yaşayıp yaşamamaksa bizim seçeneğimiz…”
‘TIP EĞİTİMİM BOYUNCA 20 FARKLI İŞTE ÇALIŞTIM'
Yokluk onun fazla uyumasına müsaade etmemiş… Andican, “Ailenin geliri yoktu. Babam çok yaşlıydı ve annem bir fabrikada temizlikçilik yapıyordu. Öğrencilik hayatım boyunca 20 farklı işte çalıştım!” diye devam ediyor: “Gazete satıcılığı, garsonluk, Kapalıçarşı’da hanutçuluk yaptım. Kazlıçeşme’deki deri fabrikalarında deri kırptım. Bayrampaşa’da plastik fabrikasında çalıştım. Arada okula gidiyordum ama çoğu derse giremiyordum. Pratiklerde de uyukluyordum. O kadar devamsızdım ki… Lisedeyken çalıştığım fabrikanın sahibinin oğlu Mehmet Karataşlı’yla sınıf arkadaşı olduğumuzu ancak üçüncü sınıfta öğrendim!”
‘SINIFI GEÇMEM BİR BAŞARIYDI!’
Bisküvi fabrikatörünün oğluyla yolu bir kez daha kesişecekti… Andican anlatıyor: “DEVA ilaç firması her yıl notları yüksek iki öğrenciye ‘Başarıyı Teşvik Bursu’ veriyordu. Mehmet çok başarılı bir öğrenciydi. Bursun birini ona verdiler. İkincisi için görüşülürken burs heyetinin toplantısına girip durumumu anlattım; üç yıldır geceleri çalışan bir öğrenci olarak sınıfta kalmamıştım. Onlara, ‘Bu bir başarı sayılmalı. Bu burs benim içinse gece çalışmaktan kurtuluş demek’ dedim. Etkilendiler ve bursu aldım. Paranın bir kısmını anneme gönderdim. Fabrikadaki işten çıkmasını istedim. Ben ek işler yapmaya devam ettim. Bir süre bir orkestraya girdim; düğünlerde, açık hava sinemalarında çaldık. Solistlerimizden biri de Savaş Ay’dı.”
TÜRKİSTANLILARA YASSIADA GELİŞMELERİNİ OKURDUM
SENE 1952
Adana’ya gelen Türkistanlılar…
“Türkistanlılar, göç yasağını kaldırdığı için Menderesçiydi. Akşehir’de okuma yazması olan yok gibiydi. Cami önünde toplananlara Yassıada duruşmalarındaki gelişmeleri Türkçe’den Özbekçe’ye çevirerek ben okurdum. Konumladığım yer, kaçıp geldiğimiz komünist altyapı olmadı...”
'ALTI YIL HARAP BİR BİNADA KONAKLADIM'
Gönlünden geçen eğitim felsefe üzerine ama maddi imkânsızlıklar sebebiyle acilen meslek sahibi olması gerekiyor Andican’ın… Liseden sonra İstanbul’a geliyor. Hem konaklama hem geçim derdine çözüm olarak Sultanahmet’te bir otelde işe giriyor. Resepsiyon ve komilik arasında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi sınavlarını kazanıyor. Fakat arzusu İTÜ’ye girip mühendis olmak. Andican devam ediyor: “İTÜ sınavı ileri bir tarihe ertelendi. O sırada annemin Kunduz Kadısı olan ağabeyinin öldürüldüğü haberi geldi. Annemi Afganistan’a götürmem gerekti; dört aylık bir yolculuk! Döndüğümde İTÜ sınavını kaçırmıştım. Şansıma İstanbul Üniversitesi’ndeki kayıt süreleri uzatılmıştı;1968’de tıp fakültesine girdim.” Peki konaklama? Onun da hikâyesi var: “Osmanlı döneminde Sultanahmet’te Türkistanlı hacılar için bir tekke yaptırılmış. Cumhuriyet’ten sonra Türkistanlı öğrencilere tahsis edilmiş. Bir yangın sonrası boşaltılan bina 1960’larda kilitleri kırılıp Türkistanlı öğrenciler tarafından ‘gayri-resmi’ yurda çevrilmiş. Altı sene orada kaldım. Harap bir binaydı, yağmurda yatağı taşımak zorundaydık...”
KARACİĞER AMELİYATINDA İLK GÖRÜŞTE AŞK!
SENE 1985
Prof. Dr. Zeynep Gülnur Andican’la evlilik….
“Silivri’deki acil hastanesinde trafik kazası nedeniyle karaciğeri hasar gören bir hastayı ameliyat ediyordum. Birden kapı açıldı ve içeri güzel bir hanım girdi! Ben ‘Kim bu, ne oluyor?’ diye tepki gösterdim. Benimle görüşmek isteyen bir akrabasıyla birlikte gelmiş. Yanlışlıkla ameliyathaneye girmiş… O sırada kendisi de Çapa tıp öğrencisiydi. Bir erkek için en büyük şans kendisini seven, zor dönemlerde kararlılıkla destek olan, anlayışlı ve özverili bir eşe sahip olabilmektir. Gülnur Hanım benim için böylesi bir şans.” Çiftin iki çocuğu var; Aybek ve İlbek...
ARTİN PENİK VAKASI...
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 20 yıl kalan Ahat Hoca, “O dönem alanımda en büyük ameliyatları yapan cerrahlardan biriyim” diyor. 1982 yılındaki bir hastasını ise tüm Türkiye tanıyordu; Artin Penik. Penik, 1975-1982 arasında 20’den fazla Türk diplomatını şehit eden terör örgütü ASALA’nın saldırılarını protesto etmek için Taksim Meydanı’nda kendini yakmıştı… Andican anlatıyor: “10 Ağustos akşamüzeri dekan yardımcımız Nurettin Sözen aradı ve ‘Hassas bir hasta geliyor’ dedi. Bu kişi Artin Penik’ti. 60 yaşlarındaydı ve vücudunda yüzde 70 oranında yanık vardı. Kendini yakmadan önce Atatürk’e hitaben yaptığı konuşma metni de yanındaydı; ‘Bu katliamları lanetliyoruz, bu teröristler Ermeni halkını temsil etmiyorlar’ diyordu. Altıncı günde durumu bozuldu ve kaybettik…”
SENE 1966
Babası Hacı Yoldaş, annesi Hacire Hanım’la, Ahat Andican ve kızkardeşi Zübeyde
SENE 1975
Stajyer Doktor Ahat Andican
Paylaş