Paylaş
OLAYIN polisiye yönü tabii ki fasa fiso bu aşamada.
Abdi İpekçi cinayetinin tam on dokuz yıl sonra aldığı şekil, bu ülkedeki toplu ciddiyetsizliğin toplu sürüngenliğe dönüşünün öyküsü aslında.
Umut operasyonu sırasında yazılan kof haber ve yorumların benzerleri şimdi Ağca vakasına monte edilip medya piyasasına sürülecek. Ciddiyetsizlik bağımlılığının kuralı bu. ‘‘Çok üst düzey bir yetkiliden aldığım bilgiye göre’’ sonra bas gaza, al sana manşet, köşe yazısı konusu! Üç gün sonra söylenenlerin tam aksi çıkmış. Başbakan'ın bile yüzünün kızarmadığı bir ülke burası.
Ağca olayının polisiye yönünün hiçbir zaman aydınlanmayacağını bildiğim için başarısız dedektif işgüzarlığı ile bu sütunu saçma sapan dedikodularla süsleyecek değilim. Ancak Ağca olayının bu tür hokkabazlıkları aşan çok önemli bir boyutu var. Türkiye'de gerçek anlamda temizlik ve şeffalık isteyen insanlar açısından bu olay simgesel bir değere sahip!
‘‘Biz Ağca türünde, boyutunda ve bağlantılarındaki bir muamma ile yaşamaya devam edecek miyiz’’ yoksa bir hukuk devletinin gerektirdiği davranış biçimlerini sahiplenecek miyiz? Doğru soru bu, çünkü tuzu kuru olan Batı açısından bu olay miadını doldurmuş hafif ‘‘mistik’’ ve ‘‘tipik katolik’’ bir olay.
Sağlık durumu pek parlak olmayan Papa, yaşamının son diliminde kendisine suikast düzenlemeye kalkan bir Müslüman'ı bağışlıyor. Konjonktür elverişli olduğu için Vatikan'ın hoşgörü kotası işliyor. Fatima'nın 3. kehanetiyle ‘‘Katolik hoşgörüsüne’’ ‘‘mistik’’ makyaj yapılıyor. Katolik Kilisesi, 83 yıldan beri sakladığı Papa'nın öldürülmeye çalışılacağı yolundaki Fatima'nın üçüncü sırrını geçtiğimiz mayısta açıklıyor. Bu açıklamadan sonra Ağca da ‘‘Kehanet gösterdi ki Papa'yı vuran ben değildim. Ben sadece şeytan tarafından kullanıldım’’ diyor. Ve de kurgu tamamlanıyor.
* * *
Meryem Ana, Papa, Fatima vs., olayın sadece bir boyutu.
Abdi İpekçi'nin öldürülmesinden Mumcu cinayeti ve daha bir dizi faili meçhule kadar uzanan ve kara parayla katmerlenen bir dehlizin içinde kendi gelecek projesini şekillendiremeyen bir koca ülke var ortada.
Latin Amerika ülkelerinde bile ciddiye alınmayan Dünya Bankası Başkanı'nın Türkiye'ye yönelik ‘‘mucize’’ kelamlarıyla kafa bulmak tabii ki mümkün bu aşamada. Ancak şu çok iyi bilinmelidir ki böylesine karışık, karmaşık, üzerine esrar perdesi çekilmiş bir ülkenin mucizesi ancak Fatima kehanetleriyle sınırlı kalır.
Biz bunu hak etmiyoruz.
Bu ülkede bütün hokkabazlıklara rağmen saygın ve onurlu bir yaşam sürdürmeye çabalayan yüz binlerce insan var. Onlar sürdürdükleri yaşama layık bir devletin özlemindeler.
Temizlik bir bütündür. Kayıt dışıyla dirsek temasına girmiş büyük holdingden MHP Milletvekili Yahnici'nin ‘‘Uyuşturucuya polis yol veriyor’’ şeklindeki açıklamasına kadar varan çok geniş bir kapsama alanı. Bunları bilip de işine gelmediği için ortaya dökmeyen medyayı da kapsayan bir bütün bu.
Avrupa Birliği'ni istemek, kurallılığı talep etmekten geçer. Paris'te Lafayette mağazalarından incik boncuk ve çaput almak için AB'ye aday olunmaz. Avrupa'yla entegrasyon, demokrasi ve kurallılık temeline oturan bir gelecek projesidir. Bu projede ne kayıt dışının dinamizmine itibar edilir, ne Susurluk ve onun temsil ettiği zihniyete hoşgörü gösterilir.
Ağca olayı ‘‘temizlik sürecini’’ başlatacak kararlılığı ve enerjiyi yaratabildiği sürece ilginç olacaktır. Yoksa istedikleri kadar ‘‘bilmem kimin bilmem kimle, bilmem hangi sanal dış bağlantıyla bilmem ne kotardığını’’ yazsınlar!
Ne yazar ki?
Paylaş