Yeterince kandıramadık!

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

55. Hükümet'in üstün başarısı, halka ilişkiler yetersizliğinden halkımıza anlatılamamış!

ANAP'ın liderini önceki gün televizyonda izlerken duydum bu sözleri.

Ekonomi bakanıyla birlikte yolsuzluktan düşürülen bir başbakanın bu sözleri söyleyebilmesi çok ilginç.

Yılmaz'ın, ‘Başarılarımızı anlatamadık’ şeklindeki sözlerini aklı başındaki her insan, ‘Halkı yeterince kandıramadık ve yakalandık’ şeklinde yorumlar. Tabii ki siyasi refleksleri budanmamış toplumlarda.

Basında okuyoruz.

ANAP, seçimlerde yüzde 34'leri hedefliyormuş.

Doğrudur eğer kamuoyu araştırmaları ANAP'ın konuşlandığı beş yıldızlı otellerin müvadimleri arasında yapılırsa bu oran yüzde 90'na da çıkabilir.

Doğrudur, halkımıza bir türlü anlatılamadı başarılar. Basının üstün ve de yılmaz desteğine rağmen. Yılmaz, madyanın halkla ilişkiler görevini yeterince yerine getiremediğini imâ ediyor olmalı!

Oysa Türkbank'ın satışı başlı başına bir başarı öyküsüydü. Seçim kliplerinin başını çekecek kadar. ANAP'tan aday olmak üzere istifa edenler arasında öyle isimler var ki yeni Türkbank'ların siluetini görüyor gibiyim.

Doğrudur POAŞ'ın özelleştirmesi de sadece halkımıza değil, bütün dünyaya anlatılmalıydı. Her gittiği ülkede hızlandırılmış ekonomi kursları açan purolu büyük iktisatçının ders programına alınmalıydı. Sirklerdeki enflasyonu havlatma gösterileriyle birlikte.

Kısaca, illüzyon demek istiyorum.

Olmadı galiba hallüsinasyon.

Türkiye'nin bugünkü ekonomik durumundan sorumlu bu beyler (!) vizyon ve transformasyon geleneğinden geldikleri için izninizle ben de bu yabancı sözcükleri kullanıvereyim.

Başarılarını bir türlü anlatamayan Mesut Yılmaz'ın aslında siyasi hayatımıza çok önemli katkıları oldu. Bir liderin başarısız oldukça daha çok desteklenmesi geleneğini başlattı.

Kısaca kendisi, ‘Ne yapalım daha iyisi var mı’ kotasıyla desteklenip her zaman gündemde kalmayı başardı.

* * *

Muhalefet sevmeyenlerin siyaset yaptığı bu ülkede parti örgütleri çoluk çocuğun eline geçmiş. Onlar bütün şımarık çocuklar gibi her istediklerini yapmak istiyorlar. Gerçekler istediklerine uymayınca sinirleniyorlar.

Pek de parlak değiller doğrusu.

Ama her koşulda iktidarın parçası olmayı başarıyorlar. (12 eylülün değerli armağanları bunlar.)

Aslında herbiri bir tür küçük Saddam.

Ve de Türk siyaseti, muhalefete tahammülsüzlüğü ile Saddam refleksleri veren çoluk çocuğun elinde iğdiş olmakta.

Bu çoluk çocuğun bir de dedeleri var. Bülent Ecevit.

Kısaca birinci ve üçüncü kuşak yönetiyor ülkeyi.

Arada olması gereken ebeveyin yok ortada.

Dede Ecevit'i de ‘Hırsız değil’ ‘Mercedes’e binmiyor' diye bağrımıza basıyoruz.

Yıllardır siyasete damgasını vuran arsızlık, beklentilerimizi işte buralara kadar indirdi.

Ecevit, hükümete tek bir kadın almamış.

Avrupa politikasının ne olduğu belli değil.

Arsızlıktan kurtulma bayramını katladığımız şu günlerde yukarıdaki temalar pek bir fantezi gibi gözüküyor.



Yazarın Tüm Yazıları