Paylaş
Kıbrıs'taki son gelişmeler Avrupa'nın Lüksemburg'taki hatalarını tescil ediyor. Türkiye'nin bu en hassas dış politika sınavında sergilediği soğukkanlı tutumu sürdürmesi çok önemli.
Geçen hafta katıldığım uluslararası bir toplantıda İsveçli meslekdaşım, ‘Beyler biz neyi tartışıyoruz, Kıbrıs’ta savaş çıkmak üzere' diyordu.
Savaşı çıkartacak ülkenin de Türkiye olacağına kendisini inandırmıştı.
Sanırım soğukkanlılığın ve de kararlılığın meyvalarını toplamak çok zaman almayacak bu konuda. Çünkü Lüksemburg'ta yapılan hatanın etkileri çok kısa zamanda ortaya çıkıyor. Kıbrıs bunun ilk ve en belirgin örneği oldu.
Bu hata düzeltilir mi? Evet.
Avrupa, bir dialoglar mimarisi ise eğer, Türkiye ile Avrupa arasında yeni bir iletişim dili, yeni bir yakınlaşma yöntemi keşfetmek gerekiyor. Bu sütunda çok kez vurguladık bu ihtiyacı. Bugün için çok zor gibi gözükse de bir yerlerden başlamak gerekiyor. Çünkü Türkiye- Avrupa ilişkilerini ‘tutucu’ politikacıların ve bazı Avrupalı bürokratların tekelinden kurtarınca ortaya şöyle bir tablo çıkıyor; Fransız bilim adamı Jean-François Bayart tarafından hazırlanan rapordan okuyalım bu gerçekleri.
1- Avrupa, Yunanistan'ın baskısıyla Türkiye dosyasını hep hafife aldı. En sonunda on beşler, Lüksemburg'ta Türkiye'yi büyük bir vurdumduymazlıkla dışladılar.
Bu kararla Avrupa attığı imzaların tümünü yok saydı ve böylece uluslararası kredibilitesini zaafa uğrattı. Ankara Antlaşması'nı yok saydı, bunun yanısıra Avrupa, Türk-Yunan uyuşmazlığını Avrupa-Türkiye ilişkileriyle irtibatlandırmayacağı yolundaki taahhüdünü de görmezlikten geldi.
2- Avrupa, kendi jeostratejisi ve de güvenliği açısından çok önemli olan Türkiye'yi dışlayarak tarihsel bir hata yaptı. Kıbrıs'taki gelişmeler, Ortadoğu denklemleri, Türkiye'nin Körfez Krizi sırasında sergilediği tavır, Avrupa'nın, Türkiye'nin dış politika kararlarından ne denli etkilendiğini gösteriyor.
3- Avrupa Birliği, Türkiye çapındaki bir ekonomik büyüklüğü dışlayarak, Avrupa-Akdeniz işbirliğinin önemli bir boyutunu ıskalamış oldu.
Yüzde 8'lik büyüme hızına sahip bir ülkeye tepeden bakarak ciddi bir vizyonsuzluk sergiledi.
4- Avrupa Birliği, sadece Türkiye'yi değil İstanbul gibi global bir metropolü de dışlamış oldu. İstanbul, bugün Akdeniz Havzası'nın en önemli yerleşim merkezi, büyük bir sanayi üssü.
Bu golobal kent, Rusya, Balkanlar, Orta Asya ve Kuzey Afrika'yı kapsayan büyük alanın tüm enerjisini ve ticari canlılığını çekmeye hazırlanıyor.
5- Ve Avrupa Birliği, Türkiye'yi dışarıda bırakarak utanç verici bir biçimde kendisini kültürel olarak tanımladı. Politik sonuçları özellikle Avrupa'da yaşayan müslümanlar tarafından hissedilecek olan bu felsefi yaklaşım, Avrupa'nın global dünyadaki etkin aktörlük rolünü de zaafa uğratacak bir karakter kazandı.
Beş maddede fahiş hatalar.
Türkiye-Avrupa ilişkilerini değerlendirirken bizim de dürüstçe kendi hata envanterimizi çıkartmamız gerekiyor. Dürüstçe, şeffafça ve ‘ama’ kolaycılığının arkasına saklanmadan.
Türkiye-Avrupa ilişkileri için gerekli olan yeni dialoğun ortak dili işte böyle oluşacak. Yani karşılıklı hataları ortadan kaldırma cesaretini göstererek.
Yoksa ‘Lüksemburg çok iyiydi, bardak yarım doldu’ ya da ‘onlar bizi istemiyor biz de küstük’ demekle bir arpa boyu yol almak mümkün değil.
Hataları düzeltmek her zaman mümkündür. Hele hatalar bu kadar fahiş olurlarsa.
Ve de tarihsel olarak böylesine hata kabul etmeyen bir konuda.
Paylaş