Paylaş
Ne dümen tutmuş ne de dalgayla boğuşmuş.
Pupa yelkenin keyfinden habersiz. Halata yabancı. Ne alabora olmuş, ne hava kalınca esintileri beklemiş.
Ama gün gelmiş kendisini bir koyda kocaman azman bir yatın içinde bulmuş. Şortunu geçirmiş. Teknenin kıçına kurulmuş. Basmış gitmiş...
Özal ile başlayan Mesut Yılmaz ile devam eden ANAP yöneticilerinin yat merakının, spor, gezme ve eğlenceden çok ‘ideolojik’ kökenli olduğuna artık karar vermeliyiz.
İdeolojinin altyapısı özentilik. Kökeni ise dışa bağımlı.
Kökü şarkta ya da Latin Amerika'da, kısaca az gelişmişlikte.
Yatçı kazanıp yat almış koylara demirlemiş bu sorun değil tabii ki.
Sorun, başbakanların yatlardaki üçüncü dünyalılıklarını sergilemelerinde. Çünkü birinci dünyanın siyasi geleneklerinde başbakanların müteahhit yatında güneşlenmeleri pek olağan değil.
‘İlk’lerin partisi ANAP'taki ‘yat’ takıntısı en iyimser analizle ‘ANAP zihniyeti kendi zenginlerini yaratıp onlarla yatlarda beraber olmaktan hoşlanıyor’ diye yorumlanabilir.
Hani bir zamanların ‘ben zengin severim’in türevi ya da ‘müreffeh Türkiye’ tanımı gibi birşey.
Hele Titanic'in Oscarlar'ı toplayıp gişe rekorları kırdığı sırada ‘çağı yakalama’ şeklinde de algılanabilir bugünkü yat tutkusu.
CHP lideri Baykal, Başbakan'ın bayram tatilini Mehmet Nazif Günal ve Nurettin Çarmıklı'nın yatlarında geçirmesine tepki duymuş.
Baykal, Yılmaz'ın imtiyazlı müteahhitler yarattığını ve ihale dağıtıp turizm arsaları tahsis ettiğini söylüyor ve ‘ANAP ne zaman iktidara gelse yolsuzluklar artar ve yaygınlaşır. Aynı hamam aynı tas, sadece tellaklar değişmiştir’ diyor.
Bu tellaklar ile tellakları ağırlayanların ruh hali ilginç kanımca.
Yatçılar hiyerarşisinde ‘başbakan, bakan ve üst düzey bürokrat ağırlayanlarla ağırlayamayanlar’ arasında ciddi bir ast üst ilişkisi olduğu kesin.
Çünkü, başbakanın ‘yat’a gitmesi bir işaret, önemli bir simge. (Unutmayalım üçüncü dünyada kurumlar gelişmediği için siyaset büyük çapta simgelerle yapılır).
Dolayısıyla ‘yatında’ başbakan ağırlayan, yatçılar grubunun duayeni oluyor. (Bu da üçüncü dünyaya özgü duayenlik tanımı tabii ki). Sonraki gelişmeler ise çok klasik, önce ‘bir lüks yat’ sonra ‘yap sat’ ve en sonunda da bol keseden ‘at’.
Her konuda ahkam kes. Kendi başına ‘kurumlaş’ ve gerine gerine dolaş.
ANAP'ın kalkınma modelinde turizm ve de otoyol patlatmanın önemli bir yeri olduğuna göre ‘yat ve beş yıldızlı otel’ takıntısını da aslında yadırgamamak gerekir.
Vizyon dedikleri şey de bu kadarcıkla sınırlı.
Ne yapmaktalar?
Türkiye'ye lüks teknelerin lumbuzundan bakmaktalar.
Sonra ‘Faziletleşmiş Refah’ı bir puan geçtim' diye kadeh kaldırmaktalar.
Çağ atlamanın üçüncü dünyaca tanımı budur.
Yani başbakanların yatta bayram sefası.
Ve de sonrası...
Paylaş