Ya yutarlar ya da hata yaparlar...

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Batı diplomasisinin Türkiye yönelik derin önyargısı, ‘Türkler, ya yutar ya da hata yapar’ şeklindedir.

Lüksemburg kararlarının ardından hükümetin verdiği yerinde tepki, bu önyargının iki direğini de çökertti.

Önyargı havada kaldı.

Türk hükümeti, Avrupa'nın kurmaya çalıştığı kutsal Hıristiyan kulübünden Türkiye'yi dışlama senaryosunu ‘yutmadı’. Başbakan, Türkiye'yi reddetme kararının ardında din ayırımcılığı olduğunu dünyaya duyurdu.

Türkiye, ikidebir ortaya çıkıp birbiriyle çelişkili ifadelerde bulunan Alman Dışişleri Bakanı Kinkel'in buyurduğu gibi ‘hata’ da yapmadı.

‘Yutması’ ya da ‘hata yapması’ işleri çok kolaylaştırırdı.

Başbakan Yılmaz'ın duygusallıktan uzak, akılcı açıklaması görüldüğü gibi Avrupa başkentlerinin derinliklerine kadar işliyor.

Avrupa'nın, görüşmelerde Türkiye'yi yanılttığını söylüyor İsmail Cem.

Bugün, bütünün parçalarını biraraya getirince görülüyor ki, Avrupa'nın yıllardan beri Türkiye'ye yönelik, ‘siz Avrupa’nın bir parçasısınız' söylemi ortak toplantıların sadece bir ‘diplomatik paçavrasıymış’.

Avrupalı'yı kıskıs güldüren, bizleri de rahatlatan.

* * *

Lüksemburg kararlarının ardından Türkiye'de ilginç bir gelişme oluyor.

Toplum, şoven, içe kapanmacı, başkasını bahane edip suçunu kapatma gibi ilkel refleksler sergilemiyor. Saldırgan delikanlılık krizleri geçirmiyor. İntikam andı içmiyor.

Soğukkanlı çizgiyi kaçırmıyor.

Türkiye'yi sanık sandalyesine oturtan insan hakları ihlallerini, şoven duygularla aklamaya kalkışmıyor. Sokaktaki insanın tepkisi, ‘Cihat ilân edelim’, biçiminde olmuyor.

Türkiye, Avrupa'nın beklediği gibi Soğuk Savaş refleksleri vermiyor, ‘Lüksemburg Dışlama Belgesi’ne, ilkel tribün tepkileriyle yaklaşmıyor.

Sanırım, yıllardır ilk kez Türkiye, insan hakları ayıbından kurtulmak, eksik demokrasisini gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkartmak ve çete düzenini yıkarak hukuk devletini işletmek için ‘tarihi bir fırsat yakalıyor’.

Hükümet, toplumda oluşmaya başlayan bu ‘demokrasi talebini’ bir ‘siyasi enerjiye’ dönüştürmek zorunda. Yoksa Avrupa'ya karşı gösterdiği yerinde tepki sadece bir hezeyan olarak kalacaktır.

Ve o zaman, ‘Türkiye ya yutar ya da hata yapar’ hesabına göre strateji üretenler haklı çıkacaklardır.

İnsan hakları ihlalleri, hukuksuzluk, kendi topraklarımızın içinde süren savaş, öldürülen gazeteciler, işkence gören lise öğrencileri, düşüncelerini ifade ettikleri için içeri atılan aydınlar...

Hiçbir yönetim, toplumunu bu karanlığa mahkûm edemez.

CHP genel başkanı Deniz Baykal'ın bundan bir süre önce, bir toplantıda sözünü ettiği temel konularda ‘bayrak yarışı’ stratejisi, Türkiye'nin demokratikleşmesi için derhal uygulanmaya konulmalıdır.

Hükümete dışardan destek veren CHP'nin mutlak başarı ölçüsü demokratikleşme yönündeki yaratıcılığı ve de takipçiliği olacaktır.

Türkiye'nin rotası Avrupa...Hedef değişmedi.

Hıristiyan Kulübü kurmak isteyenlere, Avrupa medeniyetinin evrensel olabileceğini gösterebilecek tek Avrupa ülkesi de Türkiye.

Geçen gün Hataylı genç bir kızla tanıştım...‘On yedi yaşıma kadar Paskalya’nın bizim de bayramımız olduğunu sanıyordum', diyordu, konuşma arasında.

Bir medeniyeti evrensel kılmanın anahtarı, beraber yaşamanın çağdaş markasını yaratabilmektir...

Avrupa, çoğulcu toplumu yaratabildiği sürece anlamlı olacak.

Ne yazık ki Avrupalılar, Türkiye'yi dışlamanın çoğulculuğa set çeken çok tehlikeli bir oyun olduğunu göremediler...

Yazarın Tüm Yazıları