Paylaş
Fetullah Hoca eğitime el attı diye herkes şaşkınlık içinde.
Saymakla bitmiyor Fetullah Hoca'nın kolejleri. Bu okullardan devleti ele geçirmeyi hedefleyen kuşaklar yetişecek paniği dorukta.
Bu panik yaşanırken aslında ülkenin hemen hemen bütün eğitim kurumları krizde. Ama bunlar şimdilik pek medyatik krizler değiller. Çöken eğitime yeni Fetullahlar alternatif olmaya başlayınca eğitim bir bütün olarak medyatiklik mertebesine yükselecek.
Şimdilik bunu kimse umursamıyor, kimse sormuyor, sorgulamıyor.
Oysa Dünya'daki eğitim kurumlarının ana okulundan üniversitelere kadar özgür birey yetiştirme zihniyetiyle yeniden ele alındığını gözlüyoruz.
Türkiye'de ise temel eğitim ve lisedeki yetersizlik ortada. YÖK'ün kıskacındaki üniversiteler çağın dinamiklerinin dışına kayıyor.
YÖK demek biraz da imparator yetkileriyle donanmış rektörler yaratmak anlamına geldi. Diktatör olmaya meraklı olanlar bu yetkileri bir üçüncü dünyalı mantığıyla sonuna kadar kullanır oldular.
Öğretim üyelerinin pek çoğu da YÖK'ün on sekizinci yılında YÖK memuru zihniyetine uyum sağlamış görünüyorlar.
Üniversiteleri özgür düşünce ortamı yeşertir.
Eğer bir üniversitede öğretim üyeleri baskılardan şikayet edip istifa ediyorlarsa bu nokta üzerinde çok ciddi biçimde düşünmek gerekir.
Fetullah Gülen'in koca ülkenin gündemini parsellediği şu günlerde Türkiye'nin en köklü en yetkin kurumlarından biri olan İstanbul Üniversitesi kaynıyor.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Aysel Çelikel, dekanlık görevinden Rektörlüğe gönderdiği şu dilekçeyle istifa etti:
‘Yükseköğretim Kanunu’nun rektörlere tanımış olduğu akıl almaz yetkiler, sizden önceki rektörler zamanında da vardı. Ancak hiçbir rektörün bu yetkileri sizin anladığınız çerçevede uyguladığı görülmemiştir. Bu yetkiler akademik gelenekler gözardı edilerek, Üniversitemiz'de sübjektif, antidemokratik ölçüler içeren dayanılmaz baskıya dönüşmüştür. Bu antidemokratik yönetim anlayışının, dekanlığımıza ait bütün yetkileri şahsınızda toplar hale getirmesi birlikte çalışma olanağımızı ortadan kaldırmıştır'.
Prof. Bülent Tanör, Prof. Burhan Şenatalar, Prof. Çetin Özek, Prof. Ülkü Azrak da bundan bir süre önce üniversitedeki idari görevlerinden ayrıldılar. Hep aynı gerekçelerle, aynı antidemokratik uygulamalar nedeniyle.
İstanbul Üniversitesi'ndeki sıkıntı, rektörlüğün üniversitedeki bazı bölümleri birleştirmeye karar vermesiyle başladı. Bölüm ve fakültelerin görüşü alınmadan uygulanan bu karar haklı olarak öğretim üyeleri arasında ciddi bir sıkıntı yarattı.
Prof. Burhan Şenatalar bu konuda ‘Her bölüm için değerlendirme yapılır, ona göre karar verilir. Sekiz-dokuz yıldır bu bölümler açık. Mezunlarının başarıları ortada. Bölümler kapatılabilir, birleştirilebilir ancak bunun için objektif değerlendirme yapılmalı. Şematik bakılmamalı. Rektörlügün gerekçekleri yeterli ve sağlam değil. Öğretim üyelerinden görüş alınmadan senatodan alelacele karar çıkartıldı’ diyor.
Buradaki tartışma üslûp ve yaklaşıma yönelik.
Yukarıda sözünü ettiğimiz değerli bilim adamlarının kişisel ihtirasları yüzünden bu karara tepki duydukları düşünülemez.
Bazı kişiler vardır ki onların yıllar boyunca oluşturdukları sicil, olaylar karşısındaki tepkilerinin meşruiyetinin de güvencesidir.
Eğer olay bu kadar büyümüşse ciddiyetle üzerinde durulması gerekir.
Çünkü İstanbul Üniversitesi herhangi bir kurum değildir.
Paylaş