Zeynep Atikkan: Tepsiyle sunulan fırsatlar

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Hikaye şöyle:

İtalya'yı sel basar. Sular evlerin boyunu aşar.

Köyün papazı, kilisenin damına çıkar. Sandalına atlayan köylü, papazı kurtarmaya gelir.

‘‘Hadi atla, seni kurtarayım’’ der. Papaz, ‘‘Sen koyunlarını kurtar, Tanrı bana yardım eder’’ yanıtını verir. Sandal uzaklaşır.

Bir botla kurtarma ekipleri gelir bu kez. Papazın yanıtı değişmez, ‘‘Siz çoluk çocuğun yardımına koşun’’ der. Kurtarma ekipleri çekilir, gider.

En sonunda zor durumdaki papaza helikopterden bir merdiven uzanır. Papaz gene reddeder. ‘‘Beni Tanrı kurtarır, başkalarına koşun’’ diyerek.

Sular yükseldikçe yükselir. Ve Azrail görevinin başına geçer.

O sırada diğer melekler, ‘‘Tanrım bir şey yapıp da bu iyi adamı kurtaramaz mıydık’’ diye sorar.

Tanrı da, ‘‘Yardım etmek için iki sandal, bir helikopter yolladım, daha ne yapabilirdim ki’’ diye yanıtlar.

Önlerine gelen fırsatları değerlendiremeyenleri bu hikáyedeki papaza benzetirler. Çünkü fırsatlar, hamle yapmak için kullanılmazlarsa ‘‘fırsat’’ olma özelliklerini kaybederler.

* * *

Papaza iki bot, bir helikopter gitti, bize de bir Mercedes geldi. Dört yıl önce, 3 Kasım'da. Susurluk'ta bir kamyona çarptı. Mercedes'in içindekilerin adı sanı, ilişkileri belli oldu. Kurdukları tezgáhlar açıklık kazandı. Dönemin hükümeti rapor hazırlattı. Karanlık ilişkiler en üst düzeyde tescil edildi. Bu hamlede adı açık seçik konmasa da ‘‘merkez sağ’’ denilen yapı çöktü, Susurluk ve Susurluk zihniyetinin altında ezildi. Ama iş burada noktalandı.

Sonra ne ses çıktı ne soluk.

Hiç kimse teşhir edilmedi. Kimsenin tasfiye edilmesine cesaret edilemedi.

Türkiye'nin aydınlık bir sürece girebilmesi için bundan daha büyük bir fırsat olabilir miydi?

Bu ülkeyi kurallılığa götürecek reformları yapmak için Mercedes'ten başka ne gönderilebilirdi ki? Hücumbotu mu, uçak gemisi mi?

Uçak gemisi gelse neye yarardı ki?

Bugün elbirliğiyle siyasi ömrü uzatılmaya çalışılan Cumhurbaşkanı, halkı dolandıranlarla hatıra fotoğrafı çektirdiğine göre.

Günler akıyor. Susurluk'u örtbas etmeyi bir siyasi beceri sananları bu kez zeytinciler, tefeciler, ünlü valiler kıskaca alıyor. Şans gene cömertçe gülüyor Türkiye'ye.

‘‘Haydi atla’’ diyen sandalcı, merdiveni uzatan helikopterin pilotu gibi.

Ama gene kurallılık refleksleri işlemiyor. İşleyemiyor. Çünkü ülkeyi yönetenlerin bir kısmı belli ki bu düzenle içli dışlı. Diğerlerinin ise mazereti çapsızlık.

Apartman yöneticiliğinden ileri gitmeyen bir hükümet etme biçimiyle yıllardır Türkiye'nin reform beklentileri gündeme gelemiyor.

Bir avuç kumpasçı koca bir ülkenin gündemini karartırken, geniş bir grup da horul horul uyuyor. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna doğru Avrupa'daki askerler gibi. Bombalar patlarken derin bir uykuya dalıp ‘‘ölürsem öleyim’’ psikolojisiyle. Böylesine kendini gerçeklerden soyutlama hali!

Koca bir ülkenin gündemine bakın. Susurluk dördüncü yaşına giriyor. Hálá gürbüz mü gürbüz. Garip zeytinciler garip himayeler altında. Bu senaryodaki aktörler, en yüksektekilerin kolu kanadı altına sığınmış. Rahatı yerinde.

Ve Türkiye'nin kral yaratıcıları, yeni lider arayışları peşinde. Kimisini Özallaştırıyor, kimisine demokrat kimlikler takıyor. Bir de Cumhurbaşkanı'nın görev süresini uzatmak için her türlü taklayı atıyor.

Bu arada kaç günden beni nikáh şekeri yeniyor.

Bir toplum projesinden yoksun olmanın sonuçları bunlar. Olay siyaset bilimini değil psikiyatriyi ilgilendiriyor.

* * *

Basın çok değerli bir mensubunu daha kaybetti. Oktay Kurtböke'yi saygıyla anıyor, ailesine ve basın camiasına başsağlığı diliyoruz.



Yazarın Tüm Yazıları