Paylaş
Önceki gün Umur Talu'nun köşesinden sesleniyordu İnci Hanım. Anneler adına.
‘Yalova’da Yüksel İnşaat tarafından yapılan 3 blokluk site yüzlerce insana mezar oldu.
Yalvarıyorum size kulak verin. Bugün çiçeğimsiz geçen bir gün daha. Hala nasıl nefes aldığıma şaşıyorum. O yok ama onu düşünmeden geçen tek saniyem yok. İnsanın gözünden bile sakındığı, umutları, hayalleri, her şeyini bağladığı evladı bir anda gidiverince hayatın anlamı kalmıyor. Şu an beynimin ve yüreğimin kalan yarısında ise anneciğim, o da yok artık. Sorumluluğu ve vicdanı olmayan bir avuç katil yüzünden gittiler. Yalvarırım yardım edin. Büyük inşaat firmalarını afişe edin ki en azından tedirgin olsunlar'.
Bu satırlara ekleyecek tek bir cümle yok. Sadece bir annenin acısını dolu dolu paylaşma o kadar. İnci Hanım'ın sesini duyurabilmeyi bir görev biliyorum, bu büyük acıyı yaşayanlar ve paylaşanlar adına.
* * *
Binlerce insanın feryadı bu. Hiçbir şey olmamış gibi taşları yeniden yerli yerine oturtmaya kimse kalkışmamalı artık.
Bakıyorum da 17 Ağustos'un hemen ardından Türk ve yabancı bilim adamlarının yazdıklarına. İnsan isyan ediyor daha kimlerin afişe edilmesi gerektiğini düşündükçe.
Türkiye ve Tayvan'daki deprem şu gerçekleri ortaya koyuyor:
Eğer yönetim kadrolarında bir zihniyet devrimi olmazsa fay üstündeki pekçok megapolde taş üstünde taş kalmayacak. Bu megopollerin birisi de Türk ekonomisinin dinamizm cenneti olan İstanbul. Tehdit altındaki diğer büyük kentler ise Tokyo, Los Angeles, Atina, Tahran, Manila, İslamabad, Jakarta ve Tapei.
Aynı şiddetteki depremin neden İslamabad'ı daha çok Tokyo'yu ise daha az tahrip ettiğini söylemeye gerek var mı? Sanmıyorum. Çok yazıldı çizildi ‘depremin değil inşaatların öldürdüğü.’
Deprem tehdidini sadece daha sağlam konut yaparak ortadan kaldırmak mümkün değil artık. Fay üstündeki yerleşim bölgelerinin şehir planlamasının, megapol politikalarının, sanayi coğrafyasının baştan aşağı ele alınması gerekiyor.
Bu yüzyılın depremleri bir milyon insanın hayatına mal olmuş. Önümüzdeki yüzyılda can kaybının en az on misli daha artması bekleniyor çünkü kentler günden güne kalabalıklaşıyor. Kalabalıklaştıkça yaşam koşulları düşüyor. Konut üretimine derme çatmalık hakim oluyor. Bu öyle bir felaket senaryosu ki bir depremde çarpık kentleşme ve çürük düzen nedeniyle bir milyon kişinin hayatını kaybetme olasılığı var.
Böyle bir faciayı önlemek için yapılması gereken ilk iş tehlike bölgelerinin konutlarına deprem standartlarını uygulamak. Ve de bununla yetinmeyip zeminin elverişliği olmadığı yerleri boş bırakmak. O zaman arsa spekülasyonu nasıl yapılacak? Rant ekonomisi nasıl meyva verecek? Partiler belediyelerde nasıl seçim kazanacak? Görüldüğü gibi zincir merkezi yönetimlere kadar uzanıyor.
Üçüncü dünyanın bütün megakentlerinde sinekten yağ çıkartma zihniyetinin kadercilikle ittifakı çürük bina furyasıyla sonuçlanıyor. Bunun da adı ekonomiyi canlı tutan inşaat sektörü oluyor. İnsanların ağızına bir parmak bal çalmak için çürük yapı dinamizm diye pazarlanıyor.
Dört katlı sağlam bina mı yapacağız? Yoksa altı katlı dayanıksız-lüks apartmanı mı kazıklayacağız?
Bu sorunun yanıtı çok açık. Özellikle de üçüncü dünyada. Dayanıksız-lüks binaları pazarlayanlar dayanıklı iktidarları ayakta tuttuklarına göre.
Paylaş