Paylaş
Umur Talu dün Milliyet'teki yazısında şöyle diyordu:
‘Mesele, ‘vatanı için, milleti için' ölen şehidin vatanının ve milletinin hangi ‘ortak akıl'da birleşerek bir daha derin ortak acılara gömülmeyeceğinin tayini.
Mesele, bu topraklardan 20 bini ‘ölü ele geçecek' kadar büyük sayıda gencin öldürmeye ve ölmeye doğru kanlı bir yolculuğa çıkmaması.
Mesele, binlerce şehidin ardına yenilerini dizecek kadar bu ülkenin kırılmaması, kıldırılmaması.
Mesele, ortak acılarımızdan ortak sevinçlere doğru yol alabilmek.
Mesele, bir daha böylesine kanamamak.
Bu yüzden mesele sadece kanun, mesele sadece ceza, mesele sadece intikam ve idam değil.
Mesele toplumsal ve siyasi.'
* * *
Toplumsal ve siyasi olan meselenin, toplumsal ve siyasi sorumluluğunu hissetmek gerekiyor. Hiçbir konu bu kadar ‘bizim' bu kadar ‘kendimizin' olmamıştı.
IMF reçetesiyle ekonomiyi düzeltmek belki mümküdür ama Öcalan'ın idam cezası ‘dış yükümlülük' ‘AB adaylığı' vs. gibi bir pragmatizmin malzemesi olamaz. Çünkü otuz bir annenin evlat acısı o kadar bizim ki. Bu topraklarda yaşananların acısı o kadar derin ki!
Türkiye, bir ortak mazinin yarınki güvencesini yaratma çabasında. Bu süreçte Hükümeti de aşan bir toplumsal iradenin kıpırdanışını sezmek gerekiyor. 12 Ocak'taki liderler zirvesinin bu kadar ‘tarihi' olması başka türlü izah edilebilir mi?
AİHM'nin ihtiyati tedbir kararına uymak veya uymamak, hükümetin idam dosyasını bekletmesi ya da Meclis'e göndermesi gibi ayrıntıların bugün için belli bir siyasi mesajı olabilir.
Ama telaffuzuna alıştığımız binyılların ‘göreceliğiyle' değerlendirilirse eğer, ihtiyati tedbir kararının hükümette mi yoksa Meclis'te mi bekletilmesi değil, Umur Talu'nun belirttiği gibi ‘ortak acılarımızdan ortak sevinçlere alınan mesafedir önemli olan! Bu nedenle de net, açık ve tutarlı siyasi tavır belirlemek gerekiyor.
* * *
Dün, ‘intikam' almak için değil ‘yarını' yeşertmek için anımsanmalı. Tarih, yarınlara intikam tohumları eken bir hatıra defteri değildir kesinlikle.
Dün sadece ‘anımsamak' veya ‘unutmak' için yaşanmaz. Burada önemli olan yarının mutluluğunu kurabilmek için ‘dün'ün yorumlanmasıdır. Bu yorumu yapanların inandırıcılığı ve saygınlığıdır.
Son günlerde her köşeden ‘yakın tarihimizdeki idamlar bize ne getirdi' yakınmaları yapılıyor.
Kırk sene sonra ‘idamlar ne getirdi' sorusu karşısında toplumsal ezikliğe düşmemek için o gün tartışmak gerekmiyor muydu bütün bunları? O zaman hesap sormak gerekmiyor muydu siyasi sorumlulardan?
Meclis'te elli iki idam cezası bekliyor. Bunların ilki karara bağlandığında konuşamaz mıydık? İdam cezası kaldırılmalı mı kaldırılmamalı mı diye? Yarını aydınlatabilmek için ‘dün'e böylesine eleştirisel bakmak gerekmiyor mu?
Türkiye, 2000 yılına girdi ve de AB'ye aday oldu diye değil ortak mazinin binlerce yıl sonraki huzurunu inşa etmek için ‘idamı' idam etmeli.
Yoksa her kırk yılda bir ‘idamlar ne getirdi' tartışmasını yapmaya devam ederiz. Çok daha derin yaralar ve içinden çıkılmayan travmalarla!
Paylaş