Paylaş
ÜLKENİN ‘‘kutsal istikrarını’’ korumak için Demirel cumhurbaşkanlığında kalsaydı Egebank, ekonomik Susurluk olarak arşive kalkacaktı.
Her gün yeni bir rezaletin ortaya çıktığı Egebank olayı başka Egebanklar'ın varlığının da tescili bir bakıma. Kimisi söylenti halinde ama belge gerektirmeyecek kadar inandırıcı. Kimisi ise belgelenmiş ama üstü örtülü. Nakışlı nakışsız ‘‘örtü’’ kültürünün önemli bir ağırlığı var bu ülkede. Susurluk'u örtmeyi bir ‘‘devlet ciddiyeti ve sorumluluğu’’ olarak görmek gibi.
Tarih boyunca ‘‘örtbas’’ siyasi başarının adı olmuş.
‘‘Örtbas’’ ve örtbas için ‘‘baskı’’ kural olunca ‘‘normal devlet’’ refleksi verilemiyor!
Şu basit sorunun yanıtını ‘‘kıvırtmadan ve de örtbas etmeden’’ vermek aslında çok önemli: ‘‘Sizce bütün Susurluklar'ı devlet ciddiyeti ve sorumluluğu bahanesiyle örtbas eden bir zihniyet ‘‘tarihiyle yüzleşebilir mi?’’
Bütün mesele ‘‘örtbasla rahatlama’’ yerine ‘‘şeffaflaşarak huzur bulmanın ve de huzur saçmanın’’ önemini kavrayabilmekte.
Her alanda kompleksiz davranabilmenin yolu şeffaflaşmaktan geçiyor.
Bugünün modern devlet anlayışı da bu.
* * *
Şimdi Türkiye'nin ve Ermenistan'ın haritada yerlerini göstermekten aciz seçim derdine düşmüş Amerikalı Kongre üyelerinin kararıyla ‘‘soykırım’’ın kabul edilmesi söz konusu. Yani Anadolu'da yaşanan trajik olayların soykırım talimatıyla yapıldığı onaylanacak. Benzer bir gelişmenin Fransa ve İtalya'da da ortaya çıkma ihtimali çok yüksek.
Türkiye, bu gelişmeler karşısında gücünü kendi ‘‘şeffaf devlet’’ yapısından alabilecek şekilde donanımlı olmalıydı.
Bugünün dünyasında ‘‘Amerikan yönetimi tasarıyı engellemek istiyor’’ rehavetiyle sorunu başkalarına havale etme siyasetinin hiçbir getirisi olmadığı ortada.
ABD yönetimi tasarıyı engellemek istiyor. Lobilerin güdümündeki yasama erki ise tasarıyı çıkartmak peşinde. Bu aşamada kendine güvenen ve de bu güven duygusunu ‘‘kendi şeffaf yapısından’’ alan bir devlet, ne Amerikan yönetiminin çabalarına aşırı sevinir ne de Kongre'nin suçlamalarına üzülür!
Mesele şeffaf bir yapıya sahip olup ‘‘her konuda kompleksiz’’ davranabilmek!
Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ dün Milliyet'teki yazısında, ‘‘Başbakan Turgut Özal 1985'te ABD'ye yaptığı ziyaretler sırasında görüştüğü Amerikalı tarihçilere Osmanlı arşivlerinin tümüyle açılacağı ve üzerlerinde bilimsel araştırma yapılmasına hiçbir kısıtlama getirilmeyeceği hususunda söz vermişti. Ancak bu söz yerine getirilmedi.
Yıldız Sarayı arşivlerinin tasnif edilmesi ve mikrofilme alınması yıllar sürdü. (...)
Arşivlerimize giren Amerikalı tarihçilerin kendilerine istedikleri belgelerin verilmediği yolundaki şikayetlerinin ise bugüne kadar ardı arkası kesilmedi’’ diyor.
Modern şeffaf bir devlet ‘‘arşivlerini’’ bilim adamlarından kaçırabilir mi?
Bırakın yabancı araştırmacıları, kendi tarihçilerinin ‘‘ufkunu’’ böylesine karartabilir mi? Kendi çıkarlarını böylesine baltalayabilir mi?
‘‘Soykırımı suçlamasıyla’’ birlikte ‘‘tarihimizle barışalım’’ sloganı da sıkça kullanılır oldu. ‘‘Tarihle barışalım’’ demek baştan aşağı bir zihniyet değişikliğini ifade ediyor.
Bu da öncelikle her alanda ‘‘şeffaflığı talep etmekten’’ geçiyor.
Yani önce ‘‘şeffaflıkla barışmak’’! Peki Susurluk'u bağışlayan bir zihniyet ‘‘şeffaflıkla’’ ittifak kurabilir mi?
Paylaş